21 Şubat 2012 Salı

SÖZ VERİYORUZ ATATÜRK

"Uygarlık yolunda yürümek ve başarı kazanmak hayat şartıdır."

"Ülkemizin amacı, ulusumuzun ülküsü bütün dünyada tam anlamıyla uygar bir toplum olmaktır."

"Ben manevi miras olarak hiçbir nass-ı kat'i, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır."

"Türk milleti yaşadığı çağın medeniyet seviyesinin icaplarını yerine getirmek mecburiyetindedir."

Atam,yukarıdaki sözlerinin ışığında ,uygarlık ve aydınlık yolunda bize gösterdiğin yolda duraksamadan ilerlemek için herkesten daha fazla eğitim ve bilim adamlarının gayretine, önderliğine ve sorumluluğuna ihtiyaç vardır. Senin "Türk milleti yaşadığı çağın medeniyet seviyesinin icaplarını yerine getirmek mecburiyetindedir" düsturuna uygun olarak eğitim ve araştırma çalışmalarımda bilgi teknolojilerinin kullanımını yaygınlaştırmak için çaba sarf ediyorum ve edeceğim... Sana minnet ve şükran borcumuz sonsuzdur...

10.Kasım.1938

Ey Büyük Türk Atatürk,

Ölümünün yıldönümünde seni en büyük saygı ve sevgilerimiz ile anarken Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu için başta senin ve değerli silah arkadaşlarının yapmış olduğu kahramanlıkları Dünya durdukça nesilden nesile aktarılacak ve senin ne kadar büyük bir insan olduğunu yaşayan Atatürkçüler olan bizler tarafından hiçbir çıkar ve art niyet gözetilmeden senin sırtından para kazanan sahtekarlara din bezirganlarına ve tüm yobazlara, bölücülere,vatan hainlerine, şerefsizlere inat olarak emanet ettiğin Türkiye Cumhuriyeti koruyup kollanacaktır.

Ölümünün ONCA yılında bir 10 Kasımda daha sensiz geçen yıllarımıza yanarak seni rahmet ve minnetle anarak kurduğun Cumhuriyeti,devrim ve ilkelerini sonsuza değin yaşatmaya söz veriyoruz.

Sen hiçbir zaman ölmedin ve asla ölmeyeceksin Dünya üzerinde tek bir Türk kalıncaya kadar yaşayacak ve yaşatılacaksın.Kahrolsun vatan hainleri ve onlara destek olan sözde siyasiler.Biz Kemalist’iz öylede kalacağız.Ne mutlu Türküm ve Atatürkçüyüm diyene…

BÜYÜK DEHA ATATÜRK HAKKINDA GERÇEKLER

TEVAZU SAHİBİ BİR DEHA ATATÜRK…

Mustafa Kemal'in en büyük özelliklerinden biri de yaşadığı çağın çok ötesinde bir deha ve kahramanlıklarla dolu bir yaşama sahip olmasına rağmen, son derece tevazulu ve alçak gönüllü gerçek bir beyefendi olmasıydı.Yaşamının her anında dünya milletlerini şaşkınlığa uğratan ve mucize olarak adlandırılan zaferler kazandıktan sonra dahi bu başarıdaki en büyük kişisel pay kendisine ait olmasına rağmen başarıyı ve yapılan övgüleri hiçbir zaman üstlenmemiş ve hep çevresindeki silah arkadaşlarına, Kahraman Türk Ordusuna ve Aziz Türk Milleti'ne mal etmiştir.

Atatürk'ün tevazusunu ortaya koyan belgelerde şahsının bir başka özelliği de ön plana çıkmaktadır. Bu özellik söylemek istediği sözü en çarpıcı kelimelerle, en güzel manayı oluşturacak şekilde anlatmadaki ustalığıdır.Atatürk karşısındaki insanı hep en yüksek şekilde onore etmiş ve bunu yaparken söz söyleme sanatındaki ustalığını kullanmıştır.Alçak gönüllülüğü hitabetteki ustalığı ve bu ustalığı insanları en olumlu etkileyecek şekilde kullanması, Dünya tarihinde çok az büyük insanda görülen gerçek bir beyefendilik özelliğidir.

Örneğin Birinci İnönü Zaferi'nden sonra yakın silah arkadaşı İsmet Paşa'ya yazdığı teşekkür mektubunda bu özelliğini açık bir şekilde ortaya koymuştur;

"İnönü Muharebe Meydanı'nda, Metris Tepe'de Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı General İsmet'e: Dünya tarihinde sizin İnönü Meydan Muharebeleri'nde üzerine aldığınız görev kadar ağır bir görev kabul etmiş komutanlar azdır.Düşmanın çılgın istilası, azim ve hamiyetinizin kayalarına başını çarparak paramparça oldu. Namınızı, tarihin şeref sahifelerine kaydeden ve bütün milleti hakkınızda sonsuz minnet ve şükrana sevk eden büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken üstünde durduğunuz tepenin, size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanını seyrettirdiği kadar, Milletimiz ve kendiniz için parlak yükselme ile dolu bir gelecek ufkuna da baktığını ve egemen olduğunu söylemek isterim."

Ancak Atatürk'ün vurgulamakta ve yüceltmekte en hassas olduğu konu Yüce Türk Milleti'nin fedakarlığı, cesareti ve Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği özveri oldu. Nitekim kazanılan eşsiz zaferin mimarı Mustafa Kemal, bu zaferin Anadolu halkının eseri olduğunu her fırsatta en güzel şekilde dile getirdi:

"Düşünmediler ki Türkler'in vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri kendilerinin mel'un ihtiraslarına karşı daima demirden bir duvar gibi yükselecektir. Nitekim milletimiz düşmanın hazırlıklarına karşılık için, hiçbir fedakarlıktan çekinmedi. Ordumuzu takviye para, insan, silah, hayvan, araba velhasıl her ne lazımsa seve seve verdi. Avrupa'nın en mükemmel araçlarıyla donatılan Konstantin ordusundan, ordumuzun donatım itibariyle de geri kalmaması ve hatta ona üstün gelmesi gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının fedakarlığına borçluyuz." (TBMM Tutanakları, c. 12, s. 210)

Atatürk aynı alçak gönüllülüğü 30 Ağustos Zaferi'nden sonra da göstermiş ve kazanılan bu büyük zaferin arkasında Türk ordusunun komuta heyetinin ve Türk subaylarının bulunduğunu belirtmiş ve büyük zaferi Türk Milleti'nin bir anıtı olarak ifade etmiştir. Eşsiz deha sahibi bu Büyük Kumandan için övünülecek tek özellik, Türk milletinin bir evladı olmak ve bu milletin ordusunda Başkumandan olarak hizmet etmekten başka bir şey değildi:

"Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu muharebe; Türk ordusunun, Türk subaylarının ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tesbit eden çok büyük bir eserdir. Bu e-ser, Türk Milleti'nin ölmez bir anıtıdır. Bu eseri meydana getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğum için, sonsuza dek mesut ve bahtiyarım."Atatürk'ün sözlerinde dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da, sözlerinde Türk Milleti'nin ve Türk ordusunun bir bütün olarak işlenmesi ve millet ve ordusu arasındaki bağ ve yardımlaşmadan bahsetmesidir. Bu bağ yalnızca Kurtuluş Savaşı'nda görülmemiş, Türk Ordusu tarihinde ve Cumhuriyet sonrasındaki her dönemde de görülmüştür. Günümüzde de Türk Halkı'nın Kahraman Ordusu'na karşı gösterdiği hassasiyetin ve her Türk vatandaşının kalbinde Türk ordusunun özel bir yeri olmasının sebebi, tarih boyu süregelen ve Atatürk'ün de sözlerinde altını çizmiş olduğu bu kopmaz bağdır.

Atatürk Kurtuluş Savaşı sonrasında padişah hükümdar diktatör halife ve daha birçok şeyler olabilirdi fakat büyük adam olabilmek için onun parlak unvanlara ihtiyacı yoktu. Hazırladığı ve kendi ölçüsüne göre kurduğu bir Cumhuriyet'in başkanı olduktan sonra, çizdiği medeniyet yolunda yürümeye başladı. Kendisi şüphesiz tahta çıkabilirdi. Fakat basireti buna mani oldu. Kibirsizdi, gösterişi sevmez, öğünmesini bilmezdi. Her gün biraz daha filozoflaşmış, halk arasında kıymeti artmıştır. (Atatürk Yolu, Otomarsan Kültür Yayını, s.115)

Bu büyük insanın sahip olduğu tevazu, yakın çevresi ve diğer insanlarla birebir ilişkile rinde daha da net bir şekilde ortaya çıkıyordu. Cumhuriyet dönemi ressamlarından İbrahim Çallı'nın Atatürk'le yapmış olduğu sohbet bu tevazunun açık bir örneği olmuştur.

İbrahim Çallı'nın o gün yaşadığı izlenimleri Hasan Cemil Çanbel şöyle anlatıyor:

Çallı - "Büyük reisimiz, beni huzurunuza kabul buyurdunuz. Ve beni konuşturdunuz, siz ne büyüksünüz ki, bizi dinliyorsunuz."

Atatürk - "Ben sizi dinlerim, sizin konuşmak ne kadar hakkınızsa, benim de bu büyük millete söylemek, kendimi ona dinletmek hakkımdır."

Çallı - " Size malik olmak, bu güzel talih Türk Milleti'ne nasib oldu."

Atatürk - " Aynı milletin çocuklarının beraber bulunarak birbirini tanımaları, sevmeleri ve yüksek hislerle aynen tabi olmaları güzel bir şeydir. Eğer siz güzel sanatlar mensubu olarak bunu tesbit ederseniz bütün millete ve bütün insanlığa hizmet etmiş olursunuz."

Çallı - "Büyük Reisi Cumhur..."

Atatürk - "Hayır ben bu akşam sizinle Cumhurbaşkanı olarak değil, bir vatandaş olarak konuşuyorum. Bu memlekette ve her memlekette, daima bir cumhurbaşkanı vardır. Ben sizinle şimdi konuşurken bir vatandaş sıfatını düşünüyorum."

Çallı - "Siz bu milleti kurtardınız."

Atatürk - "Bu bahsi burada bırak, şimdi Gazi Mustafa Kemal yok, sizinle eşit koşullar altında konuşabilirim."

"Sözleriniz güzel ama bitti, yalnız sen mi söyleyeceksin. Sanatçılar sanırlar ki yalnız kendileri heyecanlanırlar. Etraflarındaki insanların kendilerinden ziyade heyecanlandıklarını unuturlar."

Çallı- "Büyük Paşam, bir eserim var, Fındıklı Sarayı'nda duruyor."

Atatürk- "Fındıklı Sarayı neresi? Ben saraylardan hoşlanmam. Devlet Başkanı olmak mecburiyetinde, İstanbul'a gittiğimde Dolmabahçe denen soğuk bir yerde oturuyorum. Ve ben orada rahatsız oturuyorum. Bir evde otursam daha rahat ederim." (Atatürk Bir Çağ'ın Açılışı, Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, s. 349)

Atatürk bütün yaşamını cephelerde mücadele etmekle geçirmiş, bir ülkenin Kurtuluş Savaşına tek başına yön vermiş, o güne kadar hiçbir Türk'e nasip olmayan yetki ve sorumlulukla Türk ordusunun başına geçmiş ve büyük bir zafere imza atmış eşsiz bir devlet adamıdır. Ancak bu muhteşem ve kahramanlıklarla dolu tarihe sahip olan insan, günlük yaşamında gösterişten uzak sakin bir yaşam sürmeyi tercih etmiştir. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki yıllardaki yaşamı onun bu özelliğini göstermektedir.

Atatürk Ankara'da bulunduğu zamanlarını Marmara Köşkü'nde geçirir, öğle yemeklerini orada yer sıradan bir vatandaş gibi çiftlikle meşgul olur, bazen sohbet etmek için yakın arkadaşlarına uğrardı.Atatürk, İstanbul'da iken motorla boğaz gezintisinden, Anadolu sahilini takiben Ada'ya gitmekten hoşlanırdı. En büyük zevki milletin arasına karışarak, onların eğlencesine iştirak etmekti. Herkes bilirdi ki Ata'nın en mutlu olduğu dakikalar milletiyle beraber olduğu anlardı.

İşte Ulu Önder Atatürk’ün gerçek yaşamından kesitler anlatan bu yazımda anlatmak istediğim TC kurucusu bu değerli insanımızın hatırasına karşı hala bazı karanlık güçler tarafından günümüzde bile yapılan ihanet dolu eylemlere karşı biz Atatürkçüler daima uyanık ve dik olmak durumunu asla unutmadan bu yoldan ölsek bile vazgeçmediğimiz anlatmak için yazdım.Ne mutlu Türküm Atatürkçüyüm diyene …!

BİRAZDA SAĞLIK HAKKINDA BİLGİ EDİNELİM

BUGÜNDE SAĞLIĞIMIZ İLE İLGİLİ BAZI ÖNEMLİ BİLGİLERİ OKUYUN

“YAĞ” ve “ŞEKER” Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir. Ama marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdırsizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel hatalardan biri yağ seçimi.Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı yediğimiz sürece hasta olmaya mahkumuz.Elimizde iki tane yağ var şu anda. Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden yapılmış tereyağı. Peki fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde bakın fındık yağının yağ asit içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına çok yakındır. Hasta edici bir yağ değildir. Ama zeytini sıkıyorsun, yağını elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun, püre haline getiriyorsun, 80 dereceye ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle elde ediyorsun. Hangisi tercih edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını eve sokmanın bir alemi yok. Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinyağı kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle elde edilir. Yani piyasa değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar fabrikaya gönderilir. Onlar da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter katılır; yağ elde edilir. İlk etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tadı yoktur. Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin yağı katarsanız, o zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz. Hani marketlerde görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış değildir. Saf zeytinyağıdır. Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma Zeytinyağında var olan antioksidanlardan yoksundur. Çünkü oksitlenme, yani paslanma bütün bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur Nasılaçık havada bırakırsan demiri yağmurda paslanır, ama biz ne yaparız, antipasdiye bir boya süreriz paslanmasın diye. Vücudumuzun da antipasları vardır.

Bunlara biz antioksidan diyoruz.Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. Zeytinyağı antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı koruyuculuğu önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz onu ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı kullanmalıyız ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı ile kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin’de, Çin’de zeytin ağacı yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.İkinci büyük hata şeker. Hayatımızda şeker, insanlık tarihi itibarıyla bakarsanız çok yeni bir olgu.Peki şeker bir besin maddesi midir Değildir.Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere biz besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine getirmek için gerekli mi?

Evet. Beyin glikozla çalışıyor.Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor. Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor. Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor. Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir insan gördünüz mü? Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor. Meyve yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü? Çünkü; insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da vücut kendisi üretiyor.

Dışarıdan asla alınmasına gerek yok. Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz. Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.

O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori aldınız? Çok… Niye? Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda bulundu. Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana bırakıldı; daha ucuz olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya başlandı. Fruktozdan zengin mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı adlandırılması zorunluluğu yok. Şeker şekerdir mantığıyla ister nişasta bazlı şeker yani mısır nişastasından elde edilmiş şeker olsun ister pancar şekeri ister … şekeri olsun hepsinin üstünde şeker yazılması yeterli.Halbuki mısırdan elde edilen fruktozdan zengin mısır şurubu, aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre % 46 daha şişmanlatıcı Özellikle karın bölgesi yağlanmasına yol açıyor. Bu bilimsel olarak kanıtlandı. Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum “Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız.. Yani satılmış insanların çağı. Satılmış bilim insanlarının çağındayız.

Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı bir yağlanma. O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve alkol dışı karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor. Atatürk’ün öldüğü siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı, kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika’da son otuz yıl içinde üç kat artan karaciğer kanserinin de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor. Yani sonuçta Amerika’da son 30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer kanserinin sebebi mısır şurubudur. Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110 tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım, on yedi sayfalık raporu da çiğneyerek bunu yapmış. 17 sayfalık rapor gönderdim onlara. 110 tane de literatür ekledim. Amaneoliberalizmdeki iktidarlar sermayenin iktidarıdır; vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı değildir...Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan uzak tutun. Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza.Bugün gıda sanayisinde sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu kullanılıyor. Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız baklavanın şerbeti bile mısır şurubundan.Kartal’da onun fabrikası var Ülker’le Cargill firmalarının ortak kurdukları bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. Çocuklarınıza illa tatlı bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve olabildiğince az şekerli yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten, yani;insanın
zarar görmeden günde tüketebileceği şeker miktarı 30 gram dolayındadır.
30 gram, 8 kesme şekeri yapar.Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu hakkınızı ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. Eğer bugün hiç şeker yememişseniz, bal dahi yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka hiçbir şeker kaynağı da yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal veya 300 gram elma veya 400 gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz, incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı koy hanım önüme bir kilo mandalinayı ben bunu yiyeyim bu sağlıklı değil. Siz sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır, karaciğer yağlanması yapar….. Yani meyve tek başına bile hem karaciğer yağlanması, hem karın tipi şişmanlık yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel bir yeri vardır. Bağırsak çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar hormonal etkin yağlardır ve bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda da, kalp-damar hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden eşit bir şişmanlık, yani kollar bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu şişmanlığa çok itirazım yok. Karın tipi şişmanlık eşittir şeker hastalığı, eşittir kalp hastalığı, eşittir kanser.

O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü en çok karın tipi şişmanlık yapan früktozdur. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı, kanser, inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.Bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O yüzden esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe beyazlaşır. Yani senin dediğin esmer şeker, yediğin beyaz şekerin üretimdeki bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek fiyata satabilmek için ticari bir tuzak. Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani her hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer iltihabına dönüşebilir. Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri aşamasıdır. Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz bir yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını tedavi ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız geliyor. Ancak iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz. Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman
karaciğer yağlanması açısından, o zaman nişastayı da kesmemiz lazım.Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür. Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.
- Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?

- Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. Çocuğun hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole ihtiyacı vardır.Kolesterol masum bir maddedir. Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür ve damar sertliği yapar. Peki oksitleyen ne? Şeker.Yedikten sonra şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;ayçiçeği yağı, mısır özü yağı veya margarinden elde edilen trans yağ asitleri kolesterolü oksitler ve böylece damar sertliği oluşur.Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü yağı margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma şansın kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı üreten Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.yılda sadece kolesterol ilacı satımından
50 milyar dolar elde ediyorlar.

O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor. Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Nasıl bizim Sağlık Bakanlığımız bir bilimsel kurul kurdu, Amerika’da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve “Normal kolesterol düzeyi kaçtır?” sorusuna bilim kurulu yanıt versin istendi. Ve de normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal,150 gibi bir değer ileri sürdüler. Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer alan 9 öğretim üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.Kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
- 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal şartlarda 180 dereceyi çok az aşar. O yüzden rahatlıkla zeytinyağını kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın yandığı anlamında değildir. Ne olur yanılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır.

LÜLEBURGAZSPOR TARİHİ HAKKINDA

BU VEFASIZLIK KARŞISINDA TARİH KİMİ NASIL YAZACAKTIR?

Değerli Lüleburgazlı hemşerilerim,kıymetli okurlarım gördüğüm lüzum üzerine ve ettiğim bir yemin uğrunda aylardan beri uzak kaldığım Lüleburgaz’ın en eski Basın temsilcisi Hürfikir’de, baba dostu merhum sahibi ve kurucusu Allah rahmet etsin merhum Mahir Altan ağabeyimizle ta Lise yıllarından beri değişik zamanlarda ve değişik vesilelerle olan yazı yazma hukumuza dayanarak ,ve de sadece adı üstünde Hür Fikirlere karşı kucak açtığından şimdiye kadar değişik konularda yüzlerce yazılar yazdım.İçlerinde çok takdir edilen olduğu kadar çokta beğenilmeyenlerin olduğunu biliyorum oysa herkesin bildiği gibi tüm amacım doğduğum değil doyduğum ve yaşadığım bu şehre olan vefa borcumu ödemek ve İlçemizin adını her alanda Bayrak yapmak ve toplumsal haklarımızı savunmak için çaba göstermekteyim.Bugünde oğlu Murat Mahir Altan yönetiminde yazılar yazdığım Hürfikir ayni çizgisinde devam etmektedir.

Son zamanlarda Lüleburgaz adına yaşanan bir sıkıntıyı bir kez daha ortaya koymak adına akşam gece yarısına kadar bu yazıyı yazıp yazmama hususunda çok düşündüm.Aslında bu konuda aylardan beri değişik zamanlarda yazdım da ne oldu ne değişti diye düşündüm durdum.Sonra Lise’den Resim-iş hocamız Allah uzun ömür versin kendisini sayıp sevdiğim M.Sami Arı öğretmenimin “Taşra Basını” başlıklı yazısından esinlenip bu yazımı yazmak zorunda kaldım.M.Sami Arı hocamız tıpkı benim gibi rahmetli ağabeyi Kırklareli İlinin 1960 İhtilali sonrasında kurulan Cumhuriyet Senatosunun ilk üyelerinden Senatör M.Naci Arı’nın kurucusu ve yazarı olduğu 50. yıllarda Lüleburgaz’ın yerel Basınında iz bırakan “LÜLEBURGAZ POSTASI” isimli gazetede başladığı yazılarına uzun yıllardan beri değişik isimlerde ki Ulusal Basında Cumhuriyet,Milliyet,Günaydın,vs gazetelerde devam etmiş ve halende seksenli yaşına rağmen Görünüm ve Kent isimli gazetelerde devam etmektedir.Kendisini yürekten kutlarken yazmış olduğu tüm yazılarında çok değerli fikirlerinden yararlanmamıza karşılık nedense aramızda bazı karşıt siyasi görüşlerimizden dolayı olsa gerek yazı yazma hususunda hiç destek görmemişimdir.Hatta kaderin garip tecellisi olarak eğitim tarihinde Yunanistan “Batı-Trakya Gümülcine Celal Bayar Türk Lisesinde” halef selef öğretmen olarak görev yapmış olmamıza karşın kendisi bunu belki hatırlamaz bile.Oysa Ondan sonra resmi görevle gittiğim Gümülcine’de toprağı bol olsun Yunanlı Müdür Pencidis bana hep Sami Ağa ne yapıyor selam söyle derdi ama hocamız o yıllarda Almanya’da Eğitim Ataşe yardımcısı görevli olduğundan bir türlü iletemediğim selamları şimdi iletiyorum.Dolaysıyla Hocamız M.Sami Arı’nın “Taşra Basını” yazısında yazdığı gibi “Hayatını taşra Basını içinde yaşamış biri olarak bu gazeteleri çıkaranların ne gibi sıkıntılar çektiklerini çok iyi bildiğimi sanıyorum:bu yüzden hiçbir maddi karşılık beklemeden Lüleburgaz Basınından bana gelen taleplere severek katkıda bulunmayı görev saymışımdır.”diyor.

Bunları neden yazdım şunun için Hocamız kentimizin sembolü olan Lüleburgazspor’un resmen kurulduğu yıllarda yani 1967 senesinde Lüleburgaz Lisesinde öğretmenlik yaparken ayni zamanda Cumhuriyet gazetesinin de yerel muhabirliğini yapıyordu.Hatta Lüleburgazspor’un nasıl kurulduğunun ve ne gibi zorluklarla karşılaştığının canlı tanıklarındandır aslında kendisinden beklediğimiz bunları anılarında dile getirmesidir.İşte o günlerden sonra aradan geçen 40 küsur yıldan beri LÜLEBURGAZ adına Türk spor tarihinde iz bırakan bir takım olan LÜLEBURGAZSPOR’a karşı son yıllarda yapılan bunca vefasızlık haksızlık karşısında dayanamayıp bir kez daha yazmak ve Lüleburgazlıları takımlarına sahip çıkmağa davet etmek istediğimden tekrar huzurunuzdayım.Aslında sevgili öğrencim Murat Toprakkıran’a da teşekkür borçluyum aylardan beri neden yazmadığımı söyledi durdu.Ben ona ve sevgili Öğretmenim için kaleme aldığım bu yazımda özetle şunu demek istiyorum,İlçemizin adını Dünya ve Ülke çapında yıllardan beri duyuran ve bugüne kadar tıpkı sahamızda milyonluk şehirlerin temsilcisi olan takımları yenme başarısı gösteren ve bizleri Türkiye 3 Lig’te kim ne derse desin Sezarın hakkını Sezara verme misali halen Klübün Başkanlığını YILLARDAN BERİ FEDAKARLIKLA yürüten Siyami Aslan ve Yönetim Kurulunu kutlayarak herkesi Lüleburgazspor’a sahip çıkmaya davet ediyorum.Liglerde mevcut pek çok takıma yerel yönetimlerden maddi ve manevi destekler varken bunun en son örneğini de “Çerkezköy Belediyespor” yaparken bizim Soyadı Kültür olan şehrimizin Belediye Başkanı olan zatın Lüleburgazspor’a karşı yıllardan beri sürdürdüğü anlamsız tavır ve kösteklerden sonra hala nasıl bu şehirde seçilerek Başkanlık yaptığına şaşırarak bari Liglerde mevcut Belediye takımlarından örnek almasını dileyerek sözümüzü anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az misali şu sözlerle bitirelim.

“BAZI TAKIMLAR TARİH YAZAR BAZI TAKIMLARIDA TARİH YAZACAKTIR.AMA SİZLERİ KİM YAZACAKTIR!!!”

ATATÜRK'ÜN EĞİTİM ÜZERİNE SÖZLERİ

ATATÜRK’ÜN EĞİTİM ÜZERİNE SÖYLEDİĞİ SÖZLERİNDEN BAZILARI…

Ulu Önderimiz M.K. Atatürk’ün Gençliğe ve Gençliğin eğitimine ne kadar değer verdiğini izlediğimiz ‘Veda’ ve ‘Dersimiz Atatürk’ filmlerinden anlıyoruz.Yüce Önderin yıllar öncesinden söyledikleri hala değerinden hiçbir şey bile kaybetmeden önümüzde duruyorken herkesi özelliklede öğretmenlerimizi bir kez daha yazılanları okumaya ve düşünmeye davet ediyorum.

- En önemli nokta Terbiye meselesidir!.. Terbiyedir ki, bir Millet'i ya Hür, Bağımsız, Şanlı, Yüce bir Toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti Esaret’e ve Sefalet’e terkeder!.. (22.9.1924)

İşte size Atatürk’ün dahice söylediği en büyük sözlerinden birisidir.Gerçekten de Afrika’da Asya’da buna örnek olan yüzlerce devlet sayabiliriz.

-Eğitim her anlamıyla Milli olmalıdır!.. Türk Milleti'ne gideceği yolu gösterirken, dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden yararlanılacaktır... Ancak temel kendi içimizden çıkarılmalıdır!..

Evet ABD’den Avrupa Birliğinden devşirme eğitim projeleriyle bir milletin geleceği nasıl çalınır ispatı ülkemizde ki eğitimdir.

- Bir Milli Terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafatından ve evsaf-ı fıtriyemizle hiç de münasebeti olmayan Yabancı fikirlerden, Şark'tan ve Garp'tan gelebilen bilcümle tesirlerden tamamen Uzak, Milli Seciye ve Tarihi'mizle mütenasip bir Kültür kastediyorum!..

İşte Atatürk’ün bu kadar güzel bir sözü daha düşününki günümüzde katledilen güzel dilimiz Türkçemiz ile Batıdan Doğudan içimize sokulmaya çalışılan yabancı ideoloji fikirleri ile Ülkemiz üzerine oynanan Amerikan Emperyalizminin dayattığı Yabancı dilde özellikle İngilizce dili ile Üniversite eğitimi yapma sevdası sonrasında unutulan güzel Türkçemiz ile beraber ortaya çıkarılan başka dillerde eğitim yapılması fikrinin getirdiği bölücülük örnekleri

-Çünkü Milli Deha'mızın tam inkişafı ancak böyle bir Kültür ile temin olunabilir!.. Lalettayin bir Ecnebi Kültürü, şimdiye kadar takip olunan Yabancı Kültürlerin muhrip neticelerini tekrar ettirebilir!... Kültür, zeminle mütenasiptir... O zemin Millet'in Seciyesidir!..

Şimdi ODTÜ BOĞAZİÇİ BİLKENT Vs gibi Üniversitelerde sözüm ona yapılan ABD patentli eğitimler sayesinde yabancı patentli kültürler içimize kadar girmiş bu okullardan mezun olan Türk gençleri maalesef zehirlenmekte ve kendi toplumunu inkar etmektedirler

-Milli Terbiye esas olduktan sonra onun lisanını, usülünü, vasıtalarını da Milli yapmak zarureti münakaşa götürmez!.. (22.9.1824)

Aslında ne kadar doğru bir söz anlayana

-Dini terbiye... Milli terbiye... Beynelminel Terbiye!.. Bütün bu terbiyelerin Hedef ve Gaye'leri başka başkadır. (22.9.1924)

Yorumsuz bir söz Evet hepsinin yeri ayrı ve gerçektende amaç ve erekleri değişiktir.

-Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara bilhassa mevcudiyeti ile, hakkı ile, birliği ile tearuz eden bilumum Yabancı Unsurlar'la mücadele lüzumunu ve Milli Fikirler'i kemal-i istiğrak ile şiddetle ve fedakarane Müdafaa zarureti telkin edilmelidir!.. Yeni neslin bütün kuvayı ruhiyesine bu evsaf ve kaabiliyetin zerki mühimdir... Daimi ve müthiş bir Cidal şeklinde tebarüz eden hayat-ı akvamın felsefesi Müstakil ve Mesut kalmak isteyen her Millet için bu Evsaf-ı Kemal'i şiddetle talep etmektedir. (16.7.1921)

İşte size bundan 90 sene önce söylenmiş geçerliliği bugün bile açık olan bir sözü daha o kadar anlamlı ki bence akıllarda kalsın diye duvarlara yazılmalı,demektir ki biz yetiştirdiğimiz gençlere ve çocuklara geleceğimizi öğretememişiz.

- Bilim ve Teknoloji ve Uzmanlık nerede varsa, Sanat nerede varsa, gidip öğrenmeye mecburuz. Bilim ve Teknik nerede ise oradan alacağız ve herkesin kafasına koyacağız!.. Bilim ve Teknik için kayıt ve şart yoktur.

Gerçektende bugün dünya devleti olan ÇİN devletinin yaptığı gibi adamlar ülkesine gidip her şeyi öğrenip yine yaptıklarını onlara satıyorlar

- Milletimizin memleketimizin irfan yuvaları bir olmalıdır!.. Bütün memleket evladı, kadın ve erkek, aynı surette oradan çıkmalıdır!..Eğitim ve Öğretim'de Birlik sağlanmadıkça aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden kurulu bir Millet yapmaya imkan aramak, abesle uğraşmak olmaz mıydı?..(1924)

İşte gerçekten tam anlamıyla doğru bir söz daha ülkemizin doğusu ve batısında eğitim eşitmidir diye sorsak ne diyeceksiniz?İstanbul’da ve Kars’ta eğitim eşitmidir ki onları ayni sınava sokuyorsunuz.

- Eğitim ve Öğretim yöntemlerinin iş'e ve uygulama’ya dayanması şarttır!..

Bu sözün gereği galiba bugün meslek liselerinde denenmektedir.

-Eğitim ve Öğretim'de uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir baskı aracı ya da bir uygarlık zevkinden çok, hayatta başarıya ulaşmayı sağlayan, pratik ve kullanılabilen bir araç haline getirmektir.

Şimdi İstanbul Ankara ve İzmir Bursa ve diğer büyük şehirlerimizde ki okullarımızda ki eğitim ile Kars’ın Susuz ilçesinin Dereköy’de uygulanan eğitimi düşünüyorum da doğruluğunu anlıyorum.

- Toplumumuzu hakikat hedefine, Mutluluk hedefine ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır... Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu... Öteki milletin geleceğini yoğuran irfan ordusu!.. Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçları ancak irfan ordusu ile ayakta durabilir. (24.3.1923)

Öğretmene verilen değere bakınız ve omuzlarımıza yüklediği sorumluk ne kadar büyük bir düşünün.

-Öğretmenler!.. Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz!.. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!.. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır!..

Gerçekten de Askeri Orduların kazandığı zaferleri anlatan yazan ve okutan öğretmenler olduğuna göre bu söze ne demek lazım sizin takdirinize bırakıyorum.

-Öğretmen 'den, Eğitici’den mahrum bir millet, henüz millet namını almak yeteneğini kazanamamıştır!.. Ona alalade bir kitle denir... Millet denemez!... (14.10.1925)

Evet bugün bu sözün bir örneğini Afganistan denen devletin yaşamında görüyoruz.

-İlk İLHAM ana baba kucağından sonra, mektepteki mürebbi'nin lisanından, vicdanından, terbiyesinden alınır.(22.9.1924)

Ne kadar doğru olan bir sözdür.

- Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız... Çocuklar geleceğindir... Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek Analar, Babalar, Kardeşler, hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu Millet'e ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı olabilecek şekilde yetiştirsinler!.. Hiç olmazsa yetiştirmenin lüzumuna inansınlar!..

Lütfen düşünün Doğu’da özellikle üç evli dokuz on çocuklu bir ailenin ebeveyn dedikleri anne ve babalarıyla kardeşlerinin yaşadığı hayatın zorluklarını sonuçta ne kadar doğru bir söz olduğunu takdir edersiniz.

-Muallimler her vesileden istifade ederek Halk'a koşmalı, Halk ile beraber olmalı ve Halk, muallimin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır!.

İşte Atatürk’ün en anlamlı sözlerinden birisi daha Öğretmenlere verdiği ödevi görün ama şimdiki öğretmenler maalesef Öğretmen evlerinde boş oturmakta veya oyunlar oynamakta toplumdan kopuk hiçbir sosyal etkilikte olmamaktadırlar.

-Hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi özellikle öğretim hayatında sıkı disiplin başarının şartıdır... Yöneticiler ve öğretim kadroları disiplin'i sağlamaya, öğrenci ise disiplin'e uymaya mecburdur.

Nerde Atatürk’ün sözleri laçkalık almış başını gidiyor Ulus kan ağlıyor bazı satılık Uşaklar ANDIMIZI kaldırtmak istiyor.

- Bozuk zihniyetli milletlerde çoğunluk başka hedefe, münevver denilen sınıf başka zihniyete maliktir... Aydın sınıfla halkın zihniyeti ve hedefi arasında tabii bir intibak lazımdır!.. Aydın sınıfının halka telkin edeceği ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı!.. Halbuki bizde böyle mi olmuştur?.. O münevverlerin telkinleri milletimizin ruhundan alınmış ülküler midir?..

İşte günümüzdeki aydınların durumu meydanda bu söze başka bir şey eklemek gereksiz siz Ey Türk Milletini tanımamış sahte aydınlar bakın bu söz sizi nasılda anlatıyor.

-Tetkikat ve tetebbatımıza zemin olarak çoğunlukla kendi memleketimizi, kendi tarihimizi, kendi ananelerimizi, kendi hususiyetlerimizi ve ihtiyaçlarımızdan almalıyız!.. Aydınlarımızın belki bütün dünya'yı, diğer bütün milletleri tanıyıp, kendimizi bilmemeleri üzücüdür!.. (20.3.23)

Evet gerçektende günümüzde ABD aşığı olduk nedense halada öyleyiz Değerli Bilim adamı Ord Prof Dr Oktay Sinanoğlu Hocamız kitaplarında bunu yıllardan beri anlatıyor dinleyen varmıdır alın okuyun bari…

-Millet'in Tarihini okumamış veya Milli duygu'dan yoksun kalmış oldukları anlaşılan bazı şahıslar, yabancıların aleyhimizdeki haksız suçlama ve iftiraları reddetmeyerek, bunlara alet olmaktadırlar!..

Süper bir söz daha bundan 80 90 yıl öncesi bugün için söylenmiştir alın ve tabela yapıp bazı köşe yazarlarının boyunlarına asın derim.

-Öğretmenler milletimizin geçirdiği felaket günlerini, bunun gerçek sebeplerini açık şekilde ortaya koymalıdırlar!..

Nerde Atam Milli eğitim denen sistem Atatürkçü öğretmenlerinin yerine Fetoşçu öğretmenlerle doldu taştı TC Eğitim ve Öğretimi ABD yaşayan Gülen Cemaatinin Fetullah Hocasının elinde kaldı kılını kıpırdatan yok bu nasıl iştir biz bunuda mı görecektik

-Türk Kaabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, Türk çocukları kendileri için gerekli hamle kaynağını o tarih'te bulabilecektir!..

Hangi Türk Çoçukları taş atanları koruyan Kanunlar çıktığı sürece Ulus Kürt Türk diye bölünmektedir ve Türk evlatları maalesef bölünmektedirler.Yuh olsun bunlara

-İstikbal için hazırlanan evlad-ı vatana, hiçbir müşgül karşısında serfüru etmiyerek kemal-i sabr ve metanetle çalışmalarını ve tahsildeki çocuklarımızın ebeveynine de yavrularının tahsillerini tamamlamak için her fedakarlığı ihtiyardan çekinmemelerini tavsiye ederim.

Benim Babam dediğiniz yapmış onca fakirlikle üç çoçuğunu okutmuş ikisini Mühendis birinide Öğretmen yapmış ve Atatürkçü olduğunu ispat etmiştir.

-Silahıyla olduğu gibi, Dimağıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur!.. Milletimizin saf seciyesi istidat ile malidir!.. Ancak bu tabii istidadı inkişaf ettirebilecek usüllerle mücehhez vatandaşlar lazımdır.

Ulu Önder her zaman ve her yerde Milletine güvenmiş onun yükselmesi ve yaşatılması için daima uyarılarda bulunmuştur.

- Münevverler'in vazifeleri gayet büyüktür!.. Münevverlerimizin Vatan ve Millet fikirlerini vermekle beraber, rakip milletlere karşı muhafaza-ı mevcudiyet için lazım olan hususatı temin ederlerse, vazifelerini daha vasi suretle ifa etmiş olurlar... Hiç bir millet yoktur ki, ahlak esasatına istinad etmeden tefeyyüz etsin!.. (30.8.1936)

Dikkat bugün gaflet ve delalet içinde olan bazı aydınların ne mal olduğunu yıllar öncesinden gören Atatürk bakınız sahte ve alçak aydınlara neler demiştir.

-Basın milletin müşterek sesidir!.. Bir milleti aydınlatma, ve irşatta muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hülasa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir!..

Basına bu kadar güvenen Atatürk bugünkü satılmış ve riyakar ikiyüzlü Fetullah Cemaatinin milyarlarca lira ile destek verdiği Basını görmüş olsaydı herhalde kahrından ölürdü oysa Basına çok büyük değer veren Atatürk’e bugünkü Basın hakkında acaba ne derdi.tek kelime ile “Kahrolsun satılmış Basın ve Kalemler”

-Türkiyede Basın milletin hakiki seda ve iradesinin tecelligahı olan Cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale vücuda getirecektir!.. Bir fikir kalesi, zihniyet kalesi... Erbab-ı matbuattan bunu talep Cumhuriyet'in hakkıdır... Bugün milletin samimi olarak birlik ve beraberlik içinde bulunması zaruridir!.. Umumun selameti ve saadeti bundadır... Bu hakikati milletin kulağına, milletin vicdanına gereği gibi duyurmakta Basın'ın vazifesi çok mühimdir!.. (5.2.1924)

Basını para ile satın alanlar Yandaş ve Karşıt Basın yaratarak memlekette ikilik çıkartıp bölücülerin ekmeklerine yağ sürmekte devam etmektedirler ama keser döner sap döner elbet bir gün hesap vereceklerdir.

- Ordunun ve devletin yöneltilmesiyle ilgili emirler verebilirim... Ama Bilim alanında emir veremem. Bilim adamlarının beni aydınlatmalarını isterim... Bana İlmin doğru yolunu gösterin ki, onu izleyebileyim!...

- İşte size Atatürk’ün ne kadar büyük olduğunu anlatan veciz sözlerinden biri daha

Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri –TTK yayınları Ankara

ATATÜRK'TEN ÖZLÜ SÖZLER

M. Kemal Atatürk'den sözler

“… Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkar paylaşarak birleşmiş ittifak etmişlerdir.

Ve bunun sonucu olarak, birçok zekalar duygular fikirler Türkiye’nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Bu geleneğin Türkiye’nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi bir takım bahanelerle Türkiye’nin iç hayatına iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Güç ve kuvvet elde etmişlerdir.

“… Bunların etkisinde kalarak milletin en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin! Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır.

İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakatlanmış bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her yıl, her yüzyıl biraz daha gerilemiş, daha çok düşmüştür.

“…Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye’nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkûmmuş gibi, Türkiye’yi atıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektirdiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler. Türkiye’de fikir adamları, adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, ‘Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı, bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. ‘Onlar Bizi idare etsin’ diyorlardı.”

Mustafa Kemal

6 Mart 1922

ATATÜRK VE ÇOK SEVDİĞİ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ

ATATÜRK ÖĞRETMENLİK VE EĞİTİM

Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir.

Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakar muallim ve mürebbilerini sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.

Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakar ve muhterem unsurlarıdır.

Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.

Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bur millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.

Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.

Öğretmenler! Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.

Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.

En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretler olur.

Bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatan da, köleliğe, yoksulluğa düşüren de eğitimdir.

Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.

Unutmayınız ki cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.

Dünyanın her yerinde öğretmenler toplumun en özverili ve en saygıdeğer öğeleridir.

Ordularımızın kazandığı zafer, sizin eğitim ordularınızın kazandığı için yol açtı.Gerçek zaferi siz,öğretmenler kazanacaksınız. Bunu başaracağınızdan kuşkum yoktur. Sarsılmaz bir inançla ben ve arkadaşlarım sizi gözeteceğiz… Sizin karşılaştığınız tüm engelleri kıracağız.

Bir topluluk ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki,toplumun gerçek bir ulus haline getirirler.

(Atatürk)

Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın (kültürün) müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik (uygulama) mevkiine konduğu vakit Türk milleti yükselecektir.

Yukarıda büyük önder Atatürk’ün Öğretmenlik mesleği ve Eğitim üzerine her birisini bundan 70-80 yıl öncesinde değişik yer ve zamanlarda söylediği düşündüğünüzde bunlar hepsinin taşıdığı derin anlam ve önemi aradan geçen bunca yıla rağmen değişmeyen bir dahinin sözleridir.Eğitim ve Öğretime bu kadar yürekten inanan bir insanın kurduğu Cumhuriyet’ini ilallebet yaşatılması için biz öğretmenlere bıraktığı mirasının bugün geldiği noktaya bakınız her zaman ve her yerde müspet ilim ve fen bilimlerini savunan bir askeri deha olarak öğretmene verdiği değeri de şu sözlerinden anlıyoruz:

“UNUTMAYINIKİ CUMHURBAŞKANI BİLE SINIFTA ÖĞRETMENDEN SONRA GELİR” İşte bu sözün büyüklüğünü ve anlamını kafanızda canlandırmak için siz öğretmenlerimizi bu sezon vizyona giren ve halen sinemalarda oynayan senaryosunu Turgut Özakman’ın yazdığı,yönetmenliğini Hamdi Alkan’ın yaptığı “DERSİMİZ ATATÜRK” filmini izlemeye ve bu filmde canlandırılan bu sahnede bunun tam olarak ne anlama geldiğini göreceksiniz.Öğretmenlik mesleğini çok seven hatta yine bir sözünde,”Cumhurbaşkanı olmasaydım mutlaka Öğretmen olurdum” diyen böylesine büyük ve ölümsüz liderimiz Atatürk’e olan borcumuzu ödemek için biz öğretmenlere düşen görev dünya durdukça Atatürkçülük çizgisinden kopmadan aksine çok daha sıkı ve anlamlı şekilde savunmaktır.Ne Mutlu Türküm Atatürkçüyüm diyene…

SON ZAMANLARDA ATATÜRK VE GENÇLİĞE HİTABEYİ KALDIRMAK İSTEYENLERE CEVAPTIR

Özellikle “Şu Çılgın Türkler”kitabının yazarı olarak bilinen büyük Atatürkçü Turgut Özakman’ın basında çıkan röportajlarından anlaşıldığı üzere son yıllarda Atatürkçü geçinen bazı kişinin Büyük Önderimiz Atatürk’ün arşivlerde var olan fotoğraflarından aldığı görüntüleriyle dijital teknik kullanılarak “Sigara sponsorlarınden” kaptığı milyarlarla yaptığı son yılların en çok tartışılan “MUSTAFA” filmi üzerine ülkemizde kopan fırtınanın izleri son günlerde dinmiştir nedeni de yapımcının yaptığı harasını anlayıp çark etmesidir.Evet kendisine 2.Cumhuriyetçi denen bir takım entel dantel ot obur kafalı sakallı çağın gerisinde kalmış bazı İstanbul’un snop züppelerinin tele-vole kültürüne ve bazı gerici kafaların ekmeğine yağ süren yabancılara özelliklede kapısında kul köle olduğumuz Avrupa Birliği’nin ikiyüzlü riyakar sözde dost aslında en büyük düşman olan Ülkelerine “isimlerini siz biliyorsunuz” hizmet eden fikirleriyle yapılan bu filmin Atatürk gibi bir büyük insanı değil küçültmek ancak daha yücelteceğini hiç hesaplamış olacaklardır.

Neyse ki Sanatçı Zülfü Livaneli’nin yapımcısı olduğu “VEDA” filmi ile Mint Yapım Birol Güven’in senaryosunu Sayın Turgut Özakman’a yazdırdığı “DERSİMİZ ATATÜRK” filmleri “MUSTAFA” filmine dersini vermiştir. Bugün kendiside yaptığı hatasının farkına varmış ve geri dönüş yapmış olsa da açtığı yara kapanacak gibi değildir.Biz Atatürkçüler “Mustafa” filmini çevirenlerin hangi yüzle toplum içine çıktıklarını hep biliyoruz.Ulu Önder Atatürk’te yıllarca öncesinden bu tip dönme ve riyakar insanların olabileceğini düşünerek bizlere şunları söylemişti.Okuyun ve bu Dehanın bu sözlerinin anlamını iyi düşünün:

Bir zaman gelir,beni unutmak ve unutturmak isteyen gayretler belirebilir.Fikirlerimi inkar edenler ve beni yerenler çıkabilir.Hatta bunlar,benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki bu fikirler Hint’ten Mısır’dan döner dolaşır gene gelir verimli neticeleri kalpleri doldurur.”

İşte bu açıdan baktığımızda bazı yerli entel dantel uşakların veya bazı sahtekar din bezirganlarının günümüzde ve önümüzdeki yıllarda da olacağını uzun yıllar öncesinden gören ölümsüz insan dahi Atatürk bize kendisini en iyi anlayalım diye “NUTUK” eserini miras bırakmıştır. Nutuk’ta anlattıkları tamamen Atamızın kendi el yazısı ile yazılmış olup kendi öz fikirleridir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun kronolojik ve bibliyografik anlamda ki ilk ve tek eseridir. Biz orada yazılanlara inanırız ve onları tanırız.Atatürk’e düşman ve onun gibi zihniyetini temsil eden riyakar uşakların değil.Biliyorsunuz şimdide NUTUK biterken Ulu Önderimizin Gençliğe Hitabesi de kaldırılmak istenmektedir

Bir yapımcının Sabancı Holding ve NTV destekli bu filmin için aldığın 700 Bin TL yani 700 milyar TL para zehir zıkkım olsun ne yazıktır ki sana bu parayı ödeyenler arasında Atatürkçü rahmetli Sakıp Ağanın yeğeni olan şimdiki Sabancı Holding Yönetim kurulu Başkanı olan Güler Sabancı’dan beklenen bu ülkenin kurucusu olan Yüce Atatürk hakkında tıpkı Yapımcı Fatih Aksoy’un imzasını taşıyan Osmanlının çağ açıp çağ kapatan sultanı Fatih Sultan Mehmet için yapılan “FETİH 1453 ” filmi gibi ,ABD deki Hollywood sinemasının tekniklerini kullanarak dünyaca ünlü markalardan ve stüdyolardan yararlanarak Senaryosunu bizzat en büyük Atatürkçü yazar Turgut Özakman’ın yazacağı “Milletin Atası Atatürk ” isimli bir filme sponsor olmanız ve bunu Sabancı Holding ile Garanti Bankasının sahibi Ferit Şahenk ile birlikte finanse ederek kendinizi affettirmenizdir.

Yoksa bu Millet sizin yıllardan beri hangi şartlarda Atatürk’ün kurduğu TC Devletinde nasıl karun kadar zengin olduğunuzu çok iyi bilmektedir bunu yapmazsanız günü gelince de bütün bunların hesabını soracaktır Şurası bir gerçektir ki yeni değil bunlar ayni merkezden yönetilen Vatan haini, riyakar dönek ve satılık başka devletlerin kuklası olanlar her devirde olacaktırlar.Bu tip insanlar Atatürk hakkında ne yapsalar ne etseler Milletin gönlündeki Atatürk sevgisini asla atamayacaklarını bildiklerinden dış güçlerden TESEV Vakfı tarafından sağlanan parayla satılarak aldıkları maddi güçle milleti alıştıra alıştıra Atatürk’ten soğutmaya bakacaklardır.Hatta Ulu önderimizin Anıtkabirini bile kaldırmaya yelteneceklerdir.Oysa Ulu önderimizin sözlerini de hiç okumazlar ve görmezler mi.Bakın Atatürk ne diyor:

“İki Mustafa vardır.Biri ben,et ve kemik geçici Mustafa Kemal…İkinci Mustafa Kemal,onu “ben” kelimesiyle ifade edemem;o,ben değil bizdir!O,memleketin her köşesinde yeni fikir,yeni hayat ve büyük ülkü ile uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur.Ben onların rüyasını temsil ediyorum.Benim teşebbüslerim,onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.O Mustafa Kemal sizsiniz,hepinizsiniz.Geçici olmayan,yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal budur!”

Yıllardan beri bu din bezirganı kafaların yaptığı en büyük kötülüklerden biriside Atatürk’ün Yüce Dinimiz İslam’a karşıymış gibi gösterilip yıpratılmasına neden olmalarıdır. Oysa Yüce Atatürk asla kutsal İslam dinine karşı değil tam aksi koyu bir dindardı. Ne varki o zamanda var olan bazı hurafeci geri kafalı din bezirganlarına ve günümüzde de hala örnekleri olanlarına karşı çıkmıştır.O’nun Osmanlının çökmesine neden olan fanatik din bağnazlığı ve din tacirlerine karşı yürüttüğü bilimsel ve akıllı devrimlerle yapmak istediği reformlara karşı kuyruk acısı olanlar hep olmuştur.Onun koyduğu Laiklik sayesinde din ve devlet işlerini ayırmıştır.Atatürk’e karşı olan din tacirleri her türlü haltı yerken O bunları önlemek için uğraşmış ve elbette birçok düşman kazanmıştır. Bütün Atatürk düşmanı hainler bilsinler ki Atatürk eğer ki isteseydi sizin çok sevdiğiniz Padişahınız da Halifeniz de olurdu ve adına da sinemalarda bir zaman oynayan “Son Osmanlı” filmi gibi “Padişah-Halife 7.Mustafa” sıfatını eklerdi ama gene de ayni yeniliklerini yapardı. Bu O’nun dinimize değil karşı olması aksine dinimize aşırı saygılı olmasıdır. Günümüzdeki Cemaat dışında kalan gerçek Din alimlerinin Atatürk’ü koruması şarttır. Atatürk’ün İlk Diyanet İşleri Başkanı olarak atadığı büyük alim din adamı merhum Din alimi Elmalılı İbrahim Hakkı Efendinin yazdığı ve anlattığı bir çok tarihi olay vardır.Örneğin bazı alçakların yapmak istediği gibi Atamız Yüce İslam dinine değil karşı gelmek aksine Tokyo’da kendi cebinden para verip Cami yaptırdığını kaç kişi biliyordur.Günümüzde bazı ülkelerde yaşanan şeriat ve benzeri yaşam biçimine karşı olması bir reformcu için en doğal olaydır.Bu nedenle de hiçbir İslam ülkesinde yer almayan Laiklik ilkesi sadece Türkiye de Anayasa ile korunan bir nizamdır.Bunun için bakınız Atatürk ne söylemiş

“Artık Türkiye din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir.Bu gibi oyuncular varsa,kendilerine başka taraflarda iş arasınlar!Mazinin dalgınlıkları,paslı durgunlukları,Türkiye halkının dimağından silinmiş olduğunda şüphe ve teretdüte yer yoktur.Eriştiğimiz mesut vaziyetten bir adım geriye gitmek,kimsenin söz konusu etmeye dahi yetkili kat’i bir hakikattir.”

Atatürk düşmanları şunu bilsinler ki biz Atatürkçüler bir ölür bin doğarız meczup Hasan Mezarcı gibi,Almanya’da ki Kara ses Kaplan gibi,Nurcuların akıl hastası önderi Saidi Kürdi gibi,Atatürk’ün kurduğu TBMM sözde Demokrasi kisvesi altında bölücülük yapan PKK uşakları miletvekilleri bu memleket sizin gibi sahibinin sesi satılmışları çok gördü geçirdi ne yapsanız ne etseniz Ulusumuzu Atatürkçülükten Atatürk’ün yolundan ve Kemalizm sevgisinden asla ve kat’a vazgeçiremezsiniz.Hele bu memlekette yüreklerinde bitmez tükenmez bir Atatürk sevgisi taşıyan birçok kurumlar oldukça sizler daha çok havanızı alırsınız.Türk Milletine hür ve bağımsız Müslüman bir devlet kuran Yüce Atatürk ve O’nun kahraman silah arkadaşların minnet ve sevgiyle anarken hepsine Yüce Allah’tan gani gani rahmetler dilerim.