11 Mart 2012 Pazar

GDO VE GIDALAR SONUCUNDA KANSER NASIL OLUYOR

GDO GIDALARIN SAĞLIĞIMIZA ZARARLARI VE MISIR ŞURUBU NEDİR?
Değerli Frekans Okurlarım son yıllarda çok duyduğunuz bir söz vardır gelin size bunu anlatayım. Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp olduğundan lütfen bilen bilmeyenlere anlatması için sizlerle bu hafta hayati bir konuda bilgi sahibi olmanız dileklerimle konuyu birazda bilimsel olarak size sunuyorum. Doğal yollarla meydana gelmeyen ve gen dizilimi üzerinde oynama yapılarak oluşturulan ürünlere, genetiği değiştirilmiş organizmalar GDO deniyor. GDO’lar dünya çapında 1980’li yıllarda ABD tarafından üretilmeye başlandı. Aslında insanoğlu binlerce yıldır aşılama metoduyla bitkilerin genetiğiyle oynuyor. Ancak aşılama, hem akraba bitkiler arasında yapıldığı hem de uzun süreleri kapsadığı için nispeten zararsız bir yol. Genetik değişikliklerdeyse birbirleriyle alakasız türler arasında çok hızlı alışverişler yapılabiliyor. Tarımda yeni teknolojik gelişimlerle daha yüksek kalitede, daha sağlıklı ve besleyici gıdalar üretilmesi planlanıyor. Ancak genetiği değiştirilmiş tohumlar normal tohumlardan daha pahalı ve her yıl tohumun yenilenmesi gerekiyor. Bu durum da çiftçileri tohumları üreten firmalara bağımlı hale getiriyor.
ABD’de FDA’in ilk onay verdiği ürün, 1994 yılında genleri değiştirilmiş domates oldu. Ancak 1997’de ABD’de bu domatesle ilgili birçok dava açılınca ilk GDO’lu ürün piyasadan çekildi. Amerika Ziraat Bakanlığı’nın verilerine göre, 2002 yılında üretilen GDO’lu domatesin besin değerleri 1963’teki doğal domatese göre hayli düşüktü. 2002 mahsulü GDO’lu domatesin 100 gr.’ında 1963 domatesine göre yüzde 22.7 daha az protein, yüzde 30.7 daha az A vitamini, yüzde 16.9 daha az C vitamini, ve yüzde 20’ler dolayında daha az demir bulundu. Antibiyotik direnci oluştu Bitkilere aşılanan antibiyotik, dayanıklılık genlerinin insan ve hayvanlara geçmesiyle günümüzün en korkulan ‘her tür antibiyotiğe dirençli süper mikroorganizmalar’ın gelişme yolu açtı. Özellikle fare deneylerinde GDO’lu organizmaların sindirim sistemi üzerinde ciddi tahribat yaptığını ortaya çıkaran bilim insanı Dr. Arpad Pustzai, bu buluşuyla ödüllendirilmek yerine çalıştığı enstitüden kovuldu. Rus bilim insanı İrina Ermakova’nın 2005 yılında yine fareler üzerinde yaptığı çalışmada GDO’lu soyayla beslenen farelerin yavrularının yüzde 56’sının öldüğü görüldü.
Son yıllarda üretilen GDO’lu gıdalara sadece belli böcekleri ve haşeratları öldürdükleri öne sürülen bakteriler ekleniyor. Ancak bu bakteriler, zararsız bal arılarında toplu ölümlere yol açtı. Dünya genelinde arı nüfusu yarı yarıya azaldı. Einstein’ın bu konudaki ön görüsü doğru çıkarsa, dünyadaki arı nüfusu yok olduğunda doğal hayat da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Eğer GDO’lu ürünlerin üretimine sınırlama getirilemezse tarımsal çeşitlilik ortadan kalkacak ve tek tip ürünler piyasaya hakim olacak. GDO’lu ürünleri tüketen kişilerde antibiyotik direnci de artacak. GDO’lu ürünlerdeki toksinler, birçok yararlı kuş ve böcek türlerinin özellikle arıların yok olmasına devam edecek. Ürünlerin en önemli yan etkileri arasında kısırlık da yer almaktadır.
MISIR ŞURUBUNA GELİNCE…Gıda üreticileri tarafından tatlandırıcı olarak kullanılan ve şeker pancarından elde edilen şekerden daha ucuz olduğu için tercih edilen mısır şurubu şerbeti, kalp ve damar sağlığını önemli ölçüde tehdit etmektedir. Mısır şurubu, mısır nişastası işlemden geçirilip glukoz ve fruktoza dönüştürülerek elde edilmektedir. Mısır şurubu şeker pancarından elde edilen şekerden daha tatlı olduğu gibi, daha ucuz olması nedeniyle de maliyet açısından tatlı sektöründe imalatçılar tarafından tercih edilmektedir. Batılı ülkelerde mısır şurubu kullanımı için sınırlı kota varken (ABD’de %2, Almanya’da %8, Fransa’da %5) Türkiye’de bu oran, %15’tir. Mısır şurubu doymayan şişmanlar yaratmaktadır! Şeker pancarından elde edilen çay şekeri (sakaroz) bir molekül glukoz ve bir molekül früktozdan oluşur (glukoz/froktoz oranı yarı yarıya yani %50 / %50’dir). Mısır şurubunda bu oran fruktoz lehine artarak %80’i bulur. Fruktoz glukoza göre daha kuvvetli bir tatlandırıcıdır, fakat emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymaz ve çok azı kullanılan fruktoz hızla trigliseride dönüşerek depo yağ haline gelir. Fazla fruktoz kullanılan hayvan modellerinde obezite, diyabet, kan yağları yüksekliği, karaciğer yağlanması, yüksek tansiyon ve koroner kalp hastalıkları görülmüştür. Son 30 yılda şeker pancarından elde edilen şeker yerine mısır şurubu şerbeti kullanılması, obezite ve buna bağlı olan hastalıkların salgın şeklinde ortaya çıkmasına neden olmuştur. Obezite sonucu oluşan insülin direnci nedeni ile serbest kalan ve kullanılmayan insülin kan yağlarını şekere çevirip kullanmak yerine kan şekerine düşürerek reaktif hipoglisme ve açlık duygusuna neden olmakta ve sürekli yemek yiyen ve doymayan şişmanlar yaratmaktadır. Hazır satın alınan; bisküvi, her çeşit kolalı içecekler, yumuşak şekerlemeler, çikolata, gofret, ucuz hamur işi tatlılar, hazır pasta ve keklerde şuursuzca mısır şurubu şerbeti kullanılmakta ve bilgi olarak sadece “Nişasta Bazlı Sıvı Şeker” ifadesinin baş harfleri, “NBSŞ” hatta sadece “NBŞ” ibaresi bulunmaktadır.
Yukarıdaki bilimsel açıklamalardan öğrendiğimiz kadar gerek GDO lu ürünler ve kalp hastalığına neden olan MISIR ŞURUBU kullanılan gıdalar hala pekçok AVM reyonlarında satılmaktadır ve halkımızda bunları satın almaktadır. Değerli okurlarınız siz siz olun aklınızı kullanın ve kanser yapan bu çeşit gıdaları alıp yemekten sakının ve okuyun öğrenin diyorum.Başta ABD ve tüm AB ülkelerinde yasaklanan bu türlü gıdaların Ülkemizde de yasaklanması dileklerimizle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder