16 Mayıs 2012 Çarşamba
RİZEDE RİZESPOR-AKHİSAR BELEDİYESPOR MAÇINDAN SONRA TIPKI FB GİBİ ÇIKAN OLAYLARI BAŞBAKAN NEDEN KINAMIYOR
Değerli Okurlarım ve dostlarım herkesin bildiği gibi geçen Cumartesi gecesi Kadıköy Şükrü Saraçoğlu stadında maç sonrasında Polisin belli bir kesiminin orantısız güç kullanarak binlerce insanın üstüne bile bile Biber Gazı sıkması sonucunda çıkan olayları kınayan Sn Başbakan FB karşı bu haksızlığı yaparken kendi memleketinde oynanan maçta Şamp kaybeden RİZESPOR için neden kınama ve eleştirme yapmadığını sizlerin ve tüm sporseverlerin dikkatine sunarım.Öte yandan ortaya çıkan değişik kayıtlarda GS oyuncularına karşı asla bir hareket olmamıştır yine Fb taraftarı Gs oyuncuları ve kendi oyuncularını ayakta alkışmıştır.Bütün bunlara rağmen yinede bütün bir yıldan beri haksızlıklara boyun eğen FB taraftarı şoka girerek hiçte kendisine yakışan bir davranış yapmamıştır ancak yaşanan şok ve polisin hasmahane tutumu karşısında galeyana gelmeside kaçınılmaz olmuştur ben kitle psikolojisinden yoksun polisin tedavi olmasını dilerken Fb camiasına geçmiş olsun der bundan böyle her konuda daha özenli olmalarını dilerim.Saygılarımla.
11 Mayıs 2012 Cuma
DİKKAT ÖNEMLİ HAZİRANDA BALKAN GEZİSİ PROĞRAMIDIR 6 GÜNLÜK
1.GÜN: 14.Eylül 2012 Cuma günü İstanbul’dan sabah 06 da yola çıkıp otomobilin lastikleri mutlaka yeni olacak ve Navigasyon aleti takılacak Lüleburgazda sabah 08 de Işıklarda Mevlana Pastanesinde buluşma ve Alpullu-Hayrabolu-Malkara-Keşan üzerinden yaklaşık 90 dk sonra İpsala sınır kapısına ulaşıyoruz. Yunanistan’a arabayla geçecek olanlardan 1 yıllık Uluslararası Kaza Sigortası ( Yeşil Sigorta= YS) ve Uluslararası Sürücü Belgesi ( USB) alma mecburiyeti var. Bu işlemi sınırdaki Turing acentasından yaptırabiliyorsunuz. Yanınızda 2 vesikalık resim (herhangi resim olması yeterli olup pasaport için olan özellikleri aramıyorlar) bulundurmanız yeterli. USB için bir yıllık 285 TL; YS içinde almış olduğunuz süreye göre değişen ücret ( Biz 15 günlük 65 Euro aldık; Bir yıllık 340 Euro ) alıyorlar. Eski YS ve USB olanlara evraklarını gösterme koşuluyla indirim yapıyorlar.YS her memleketin insanının serbest dolaşım için yaptırması gereken bir araç seyahat sigortası fakat USB bir tek bizden isteniyor zaten Yunanistan girişi dışında ( Yunanistan’dan başka ülkelere çıkışında’ da ) hiçbir ülkede sormuyorlar. Çıkışta kişi başı 15 TL çıkış harcı yatırılıp belgesi polise damgalatılır. Geçmişte Yurt dışı harç pulu parasını düşürdükleri gibi USB konusunda sayın devlet büyüklerimizden bunu kaldırmalarını tüm TC vatandaşları adına bekliyoruz. Bürokratik işlemleri halledip kalabalık olmasına rağmen hızlıca sınırı geçiyoruz. İpsala da hem gidişte hem de dönüşte 30 dk dan fazla zaman kaybetmedik. Yunanistan sınırlarına girdikten sonra ilk büyük yerleşim yeri ( sınırdan sonra 50 km olup D90 otobanındaki ilk çıkıştır) olan Alexandrapoli ( Dedeağaç) içine girip arabayla şehiri dolaşıyoruz. Burası tipik yazlıkçı mekanı olup fazla görülmeye değer bir yer varsa da biz keşfedemedik. Sonrasında Otobandan ( D90) Kavala istikametine devam ediyoruz. Kavala’ ya gelmeden Keramoti’ den çıkarak ( Dedeağaçtan-Aleksandrapoli’den 145 km) sahilinde Taşoz-Thasos adası feribotuna biniyoruz. Thasos kuzey Ege en büyük adalarından. Feribot saat başı sahilden kalkıyor yaklaşık 30 dk sürüyor, adadan dönüşler buçuk saatlerde olup akşam son dönüş 21:30 da. Ada benim Ege de görmüş olduğum en güzel doğaya sahip. Çam ağaçlarının arasından bu büyük adanın çevresindeki birbirinden güzel kıyılara ulaşıyorsunuz. Denizi hem çok temiz hem çakılsız elenmiş kum. Ağustosta bile fazla kalabalık olmayıp Otel fiyatları 3 kişilik oda’ da denizin kenarındaki bir koyda (50 Euro) civarında. Adanın çevresini arabayla hızlıca dolaşarak bu güzel adada gelecekte en az 3-4 günlük bir tatil yapma hayaliyle feribotla Keromiti’ye geri dönüyoruz. Ada yolculuğunda hiç bu kadar yakın uçtuklarını görmediğim sayıda Martı sürekli bizi takip ediyor. Adaya gitmek isteyenler yanlarına kuru ekmek alarak martıları beslemelerini şiddetle öneririm. Keromiti den Kavalaya ulaşarak ( Araları 40 km) burada merkezinde ve kapalı otoparkı olan Hotel Esperi ‘da konakladık. Otel odaları biraz dar olmakla birlikte temiz ve merkezi olup üç kişi toplam 68 Euro’ ya kaldık. İlk günlük güzergahımıza bu yazıya tıklayıp ulaşabilirsiniz ( Thasos’ a ulaşmak için Keromiti üzerinden Kavala’ya gelmeden yol ve sonrasında feribot mevcut olup, linkte Kavaladan gibi görünüyor- karıştırmayalım)
2. GÜN : 15.09.2012 cumartesi günü Sabah Kavala’ nın denizine nazır Otelin 1. Kattaki balkonunda güzel bir kahvaltı yaparak saat 7:45 te yola çıkıyoruz. Kavala’ dan çıkınca özellikle denizi sağ tarafınıza alacak şekilde sahil yolundan ilerlemenizi tavsiye ederim. Burada şehrin kenarındaki plajları ve denizi gerçekten çok güzel görünüyor. İnsanlar sabahın köründe plajları doldurmuşlar ve yazın son günlerinin tadını çıkarıyorlardı. Sahil yolundan bir süre ayrılmayıp Selanik istikametine devam ederseniz ( D90 Otobanından gelenler için Elefteres- Agios Anderas çıkışından) sırasıyla Paleo Tsiflika, Nea İraklitsa, Neas Peramos belde ve koylarının enfes manzaralarını değerlendirip dilerseniz denize girebilir ve fotoğraflarını çekebilirsiniz. Buraya kadar gelmişken özellikle bu üç beldeyi mutlaka görmenizi ve sonrasında D 90 otobanına geri dönmenizi şiddetle tavsiye ederim. Zamanı yeterli olanlar için denize ve otobana pareler giden sahil yolunu izleyerek (sahil yolundan devam ederek Rentina dan göllerin altından geçen yolla Selanik’de ulaşabilirsiniz) devam edebilirsiniz. Buna rağmen bizde Otoban’ dan devam ederek Agios Georgios ve Retine arasında bir tarafında deniz öbür yanında göl ( sırasıyla Madytos ve Limni Koronoias gölleri) olan kestirme ve oldukça keyifli bir yolculukla devam ederek Selanik ‘e ulaştık. Selanik Yunanistanın 2. Büyük şehri olup İzmir’ e benzetirler. Bu güzel şehirin caddelerinde biraz dolaştıktan sonra Türk konsolosluğunun bahçesinde bulunan Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ediyoruz. Ata’nın Selanik merkezinde ( Agios Dimitriou olarak geçiyor) olup kime sorsanız gösteriyorlar. Şehrin bu en hareketli bölgesinde park yeri bulmak oldukça zor olup boşuna park yeri arayıp üzülmeden evin 50 metre kala soldaki kapalı otopark’a 5 Euro karşılığı aracınızı bırakabilirsiniz. Atanın doğduğu evi ve odayı görmek bence buraya gelmişken mutlaka gerekiyor. Selanikten öğleden sonra Makedonya Ohri istikametine yola çıkıyoruz. Yol Makedonya sınırına kadar otoban’dan devam ediyor. Makedonya sınırını (Kato Kleines gümrüğü) oldukça hızlı geçip hemen bitişiğindeki Bitola ( Manastır) ulaşıyoruz . Manastır merkezinde fazla kayda değer bir güzelliği bulamadık fakat Atatürk ‘ün ortaokulunu görmek heyecan vericiydi. Buradan sonra yol tek şerite dönüşüyor ama tenha olup Ohri tabelası yolda mevcut olmayan bir yoldan GPRS yardımıyla dönerek Ohri şehrine ulaşıyoruz. Ohri göl kenarından olup doğu Makedonya’da Türklerin yoğun yaşadığı bir yer. Liman kenarına park ederek tarihi şehir çarşısında yürüyoruz. Burada özellikle çınarı sorup buradan çarşı içine doğru yürüdüğünüzde sağda Halveti Dergahını ve camii’ni ziyaret edip devam ederseniz yolun sonunda bizim damak zevkimize uygun Türklerin işlettiği lokantalara ulaşabilirsiniz. Burada kendinizi memlekette hissedeceğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Özellikle Toprak tencerede fasulye’si meşhur ve güzel. Yemek sonrasından hemen karşılarındaki İstanbul Çayhanesinde Ohrit suyu ile demlenmiş çayınızı içebilirsiniz. Çayhane’ye Türkler gelmekte olup hepsi çok sıcakkanlı ve şehirle ilgili her türlü bilgiyi burada edinebilirsiniz. Burada tanıştığımız Türklerden (Yahya Süleyman) bize çok yardımcı oluyor, ve önerisi doğrultusunda gece konaklayacağımız Mizo Otel’ e yerleşiyoruz. Otel sahibi ve çoğu çalışanı Türk olup şehrin 4 km dışında fakat göl kenarında villa ve otel kısımları olan büyük ve güzel bir kompleks. Burada geceliği 50 Euro kahvaltı dahil konaklıyoruz.
3. GÜN: 16.09.2012 Pazar günü Sabah karşımızda muhteşem göl manzarasıyla uyanıp plajın kenarında kahvaltı yapıyoruz. Göl ve Mizo Otel gerçekten çok hoşumuza gidiyor, zorlukla ayrılıp yola çıkıyoruz. Struga ve Elbesan yolundan devam ederek geçip dağların arasından kartallar ülkesine Arnavutluka giriyoruz. Sınırı sorunsuz ve hızlı geçtikten sonra gerek burada gerekse Arnavutluk yol kenarlarında neredeyse adım başı olan araba yıkama yerleri ( Lavazm) müşteri çağırmaları dikkatimizi çekiyor.Arnavutluk gerçekten dağlık ve fakir bir ülke olmasına rağmen müslüman köy mezarlıklarında mermer taş ve üzerlerinde kişilerin resimleri olup hepsinin başında çiçekler olan mezarlıkları görünce ( aynı kültür kısmen Makedonya’da da mevcut) gerçekten çok şaşırıyoruz. Bu fakir köy mezarlığının kenarında oldukça iyi görünüşlü bir çiçekçinin’ de oluğunu söylemeden geçemeyeceğim. Arnavutluk sınırından sonra yollar tek yön fakat asfalt ve tenha olup hızlıca Tiran’ a ( Ohrit’ten 149 km) ulaşıyoruz. Burada Dobresh ‘ ten sonra dağların arasından giden virajlı fakat kısa ve ovadan giden uzun iki farklı yol mevcut olup biz dağlık olanı tercih ettik. Yol 30 km olmakla birlikte oldukça virajlıydı. Hayatımda ilk defa iki tarafıda uçurum olan yolları burada gördüm. Annem araba düşerse helikoptersiz çıkmaz herhalde diyordu ama bu yolun oldukça kestirme olduğunuda itiraf etmeliyim. Buna rağmen kışın bu bölgeye gelenlere daha uzun olan diğer yol daha uygun olabilir diye düşündüm. Tiran gerçekten karmaşık bir şehir tabelalar son derece karmaşık olup bir öğlen yemeği için yer ararken içerisinde bir süre kayboluyoruz. Dümdüz yol devam ederken hiç işaretsiz şekilde daralıp çıkmaz sokağa dönüşebiliyor. Burada yemek için yer ararken annem son derece sıcakkanlı Lulela Kazazi ile tanışıyor. Kendisi Türkçe bilmiyor fakat Antep’ ten çok küçük yaşta buraya gelip evlendiğini ifade ediyor. İsmi sizi yanıltmasın iki kez hacıya gitmiş bu kadın bize hatıra hediyelik alıyor ve yemin ederek yemek ısmarlıyor. Gerçekten çok sıcakkanlı bu insanın misafirperverliği karşısında duygulanıp İşkodra istikametine yola çıkıyoruz. İşkodra çıkışında Arnavutluk ‘ un asıl meşhur yolları başlıyor. Tamamı toprak ve geniş çöküntüleri olan bu yolda son derece yavaş ilerliyoruz. Yol bazen patika yoluna dönüşüyor, uluslararası yol olamaz bu diye düşünmeye başlıyoruz. Kaybolduğumuzu düşündüğümüz anda köylülere soruyoruz ve şaşırıp doğru yolda olduğumuzu öğreniyoruz. Nihayetinde işkencenin bittiğini düşünüp Lulashpapaj sınır kapısından geçiyoruz. Karadağ ( Montenegro) sınırında araç için bir yıl geçerliliği olan 10 Euro’ luk pul alınması zorunlu. Bu arada yoldaki bozukluk Karadağ’ın başkenti Potgorica yakınlarına kadar devam ediyor. Turumuzun bu etabı karşılaştığımız en can sıkıcı bölümü oluyor fakat yine de başkentlerinin içinden hızlıca geçerek ( fazla dikkate değer bir şeye rastlamadık) gece konaklayacağımız ülkenin en büyük turizm merkezi olan Budva’ ya ulaşıyoruz. Merkezinde 50 euro ya oldukça güzel ve modern bir X otel buluyoruz. Otel için başta 75 Euro istiyorlar fakat sabah kahvaltıyı otelde değilde Kotor’ da yapmak istediğimizi söyleyince kahvaltıyı düşüp indirim yapıyorlar. Parkurumuzun bu en zorlu olan ve size de kesinlikle önermediğim( dönüşte kullanmadığımız) bu etabına (3.gün) bu yazıya tıklayarak ulaşabilirsiniz
4. GÜN: 17.09.2012 pazartesi günü Karadağ Kotor koyu bu gezide gördüğüm en güzel ve doğa harikası bölge. Burayı internet’te yaptığım araştırmalarda bir çok kişi tavsiye etmekteydi. Sırası gelmişken buralara daha önce gezip ve ayrıntılarıy’la yazıp bize ilham veren http://yolgidilmezyasanir.com/ web sitesine yazan kişilerden çok faydalandığımı ifade etmeden geçemeyeceğim. Kotor şehrine ulaşınca kale etrafındaki paralı otoparka( 5 Euro) arabayı bırakıp kalenin içindeki çarşısına giriyoruz. Kale içi çok iyi korunmuş ve halen aktif çarşı ve yaşam alanı olan eski taş binalardan oluşuyor. Hediyelik eşya dükkanları, cafe- restaurant’ lar, daracık sokaklar arasında yürümek gerçekten tarihin içinde kaybolmuş hissi uyandırıyor. Burada Omlet ve çay ( tabii ki demleme değil) ile kahvaltımızı yaparak bu güzel şehirden ayrılıyoruz. Yolda GPRS’ e uyarak geldiğimiz yol üzerinden Feribot ile (araç 5 Euro) körfezin karşı yakasına 10 dk bir yolculukla geçiyoruz. Kotor dan devam edip koy etrafını dolaşarak ta gitmek daha pratik ( biz gene Navigasyonlarımıza güvenip uzun olanı tercih etik) olup bu yolu gece geç saatte buraya ulaşanlara Feribot sırası için beklememek için öneriyorlar. Feribot’tan sonrasında denize parelel birbirinden güzel plajların ve Tivat şehir ve havaalanının yanından geçip Sutonia istikametinde devam ederek Hırvatistan sınırını geçip Dubrovnik’ e ulaşıyoruz. Dubrovnik gerçekten oldukça güzel, şehrin kenarında oldukça güzel plajları mevcut olup pahalı ve fazla turistik bir şehir ama mutlaka kale içinde ve çarşılarında zaman geçirmenizi öneririm. Hırvatlar ısrarla kendi para birimleri olan Kuna’ yı kullanıyorlar. Şehire girince en iyisi biraz kuna bozdurun derim. Limanda şehir kıyılarında 45 dk süren tekne turları (Kişi başına 10 Euro) mevcut.Fakat aracınız varsa sahil yolundan Karadağ istikametine giderken (dönüş yolunda) karşılaştığımız beldelerde’ki kıyı ve plajlar daha sakin ve güzel görünmekteydi. Dubrovnik te 2-3 saat zaman geçirip Mostar istikametine tekrar yola çıkıyoruz. Şehrin çıkışında meşhur asma köprüsününden sonra devam ederek Bosna Hersek gümrüğünden hızlıca geçerek Mostar şehrine ulaşıyoruz. Yolculuğumuzun bu 4. gün etablarına yazıya tıklayıp alabilirsiniz ( Google map yolu dubrovnik- Bosna arasında hesaplayamıyor ama yollar var ve sorun yok )Burada yol üzerinde Osmanlı mirası kale ve eski Türk evleri olan köylerin kenarında fotoğraf molası verip yol kenarındaki kadınlardan kuru incir alıyoruz. Mostar ‘ a vardığımızda ilk iş tarihi köprü tabelasını takip ederek şehrin merkezindeki tarihi köprüyü buluyoruz. Köprü savaş zamanında Hırvatlar tarafından yıkılmış olup Türk hükümeti tarafından genelde suya düşen orijinal taşları kullanılarak tekrar yaptırılmış. Mostar gerçekten çok etkileyici bir şehir. Burada Annem Türkiye’ den gelen grupla tanışıyor ve birlikte akşam yemeğinde oturuyoruz. Grup rehberi Ali Gjakova eski Yugoslavya doğumlu bir Türk olup bize oldukça yardımcı oluyor. Ali bey ve grubun diğer Rehberi Belgrat üzerinden Prizren’ e geçme fikrinden yolun oldukça tenha olması sebebiyle bizi vazgeçiriyorlar ve Budva’ ya kadar aynı olup sonrasında denize parelel Ulçinj istikametine devam edip Skobin – Dodaj arasından sınırı geçen yolu tavsiye ediyorlar. Ulçinj içine girmeden sola Skobin tabelasını takip eden yol biraz dar ve virajlı olmakla birlikte 3 misli kısa olup gündüz saati ve iyi havalarda kullanmalarını tavsiye ederim.
5. GÜN: 18.09.2012 Salı günü Parkurumuzun en uzun yolunu yapacağımız için sabah 6:30 da Boşnak böreklerimizi alıp yolda kahvaltı ederek erkenden dönüş yolculuğumuza başlıyoruz. Geliş yolunda Schoder ( İşkondra ) ya girip oldukça zorlandığımız için Ali bey ve arkadaşının ne kadar haklı olduklarını daha iyi anlıyoruz. Bu parkuru yapanlara bende dönüşte kullandığımız denize pareler olup göl altından devam eden yolu şiddetle tavsiye ederim. Hem Adriyatiğin bu taraftaki kıyıları çok muhteşem, hem de yol diğer tarafa göre çok daha kısa ve güzel; Daha ne olsun Skobin sınır kapısından Arnavutluk a tekrar giriş yapıyoruz ve İskodra tarafına dönmeden Tiran istikametine devam ediyoruz. Tiran’a gelmeden 20 km öncesinde Prizren - Üsküp ( Skopje yazıyor tabelada) tabelalarını takip ederek çok güzel bir otobana giriyoruz. Otoban çift şeritli olup Kosova Cumhuriyetine kadar devam etmekte. Otoban’ın hemen çıkışında sınıra ulaşıyoruz.Kosova hükümeti mecburi seyahat sigortası olarak 40 Euro karşılığı hızlıca belgemizi alarak dünyanın bu en genç ülkesine giriyoruz. Sınırda bizi oldukça güzel Türkçe konuşan polisler dostane bir şekilde karşılıyorlar. Sonrasında Kosova Prizren’ e ulaşıyoruz .Bir gün önce karşılaştığımız grup rehberi Ali bey in tavsiyesiyle Prizrende Okey Hotel’ e yerleşiyoruz. Otel şehrin 2 km dışında olmakla birlikte oldukça uygun olup ( 3 kişi 50 Euro) içinde kapalı yüzme havuzu bile var. Odaları oldukça modern ve LCD TV mevcut olup klozetinde taharet musluğu bile var, daha ne olsun Otele yerleşip hızlıca bu eski Osmanlı şehrini keşfe çıkıyoruz. Şehir merkezindeki Eski camii ( Sinan Paşa Camii) yeni restore edilmiş çarşısı oldukça güzel. Burayı herkes gibi bizde memleketimiz Bursa’ ya çok benzetiyoruz. Köftesi çok meşhur olup herkesin tavsiyesi doğrultusunda Elhamra Retaurantta maydanozlu olanı yedik ve çok beğendik. Sonrasında caminin hemen yan arasında demleme çayhanede oturduk fakat Ohri suyuyla demlenen çay’ın tadını bulamadık. Burada kendimizi memlekete gibi hissettik; karşılaştığımız insanların yarısı güzel Türkçe konuşuyor yada anlaşabilecek düzeyde biliyor. Bu eski Osmanlı şehrine doyamadan otelimize parkurumuzun son gecesini geçirmek üzere vakitlice geri döndük.
6. GÜN: 19.09.2012 Çarşamba günü Bugün yolun tamamına yakınını otobandan gideceğiz ama 830 km yapmamız gerekiyor. Sabah erkenden yola çıkıp ormanların arasından tekrar Makedonya sınırını geçerek başkenti Üsküp’ e ulaşıyoruz. Bu bölgedeki Kosova savaşını kazanıp Türklere balkanların kapılarını açıp sonrasında şehit olan Osmanlı Padişahı 1. Murat’ın ( Hüdavendigar ) Tetova ( Kalkandelen)’ daki türbesini zaman darlığımız sebebiyle ziyaret edemiyoruz. Prizren – Üsküp arası 110 km olup ormanların arasından fakat güzel bir yoldan devam edip yaklaşık 2 saat sürüyor. Makedonya Üsküp 3 misli Prizren’den daha büyük bir şehir fakat bizim aklımız ve heyecanımız hala Prizren’de kaldı. Şehiri Vardar nehri ikiye ayırmış olup akış yönüne göre sağ taraf genelde Müslümanların yaşadığı eski Üsküp diye anılıyor, sol taraf ise genelde Hristiyanların yaşadığı yeni Üsküp diye geçiyor. Üsküp açık pazarından oldukça ucuz ve lezzetli sebze ve meyve alıp şehrin merkezinde biraz dolaşıp hızlıca Selanik istikametine yola çıkıyoruz. Yunanistan’a geldiğimizde uzun yolculumuzun sonlarında kendimizi Türkiye’ye varmış gibi hissediyoruz ve Ecevit’in “ Gurbete çıkınca anlarsın ancak, Yunanlıyla kardeş olduğunu” şiiri aklıma geliyor. Bundan sonra Lüleburgaza ‘ ya kadar tamamı otoban ve çift şerit. Yolda Komotiniye (Gümülcine ) uğrayıp Türklerin şu an bile % 40 nüfusunu oluşturduğu bu şehri geziyoruz. Burada Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Sami Toraman konuğu olarak oldukça sıcakkanlı ve güzel Türkçe konuşan soydaşlarımızla tanışıyoruz. Bu arada Yunanistan’da otobanların kenarında benzin istasyonu yok. Benzin için otobandan çıkıp şehir merkezlerine girmeniz gerekiyor. Bizde mecburen Alexandrapoli ( Dedeağaç) tekrar girip istasyon arıyoruz fakat hepsi kapalı olup bir tane kendimizin kart geçirerek doldurabileceğimiz istasyon bulup mecburen 20 Euro makine ya atıyoruz fakat Yunanca yazılar yazıyor ve işlemi bir türlü başaramıyoruz. Yunanlı bir kadın bize gelip yardımcı oluyor ve yolumuza devam ediyoruz. Yunanistan’ a gelenlere araç yakıtlarınızı şehir merkezlerinden ve gündüz saatinde almalarını tavsiye ederim. Özellikle Siesta saatlerinde ve akşam belli bir saatten sonra açık benzinci bulamayabilirsiniz. İpsala sınır kapısından hızlıca geçip yurdumuza giriş yapıyoruz. Az evvel yaşadığımız benzinlik arama stresinin etkisiyle babam: “gözünü sevdiğim memleketimin adım başı gece gündüz açık benzinlik var” diyor. Başta niyetimiz Keşan’ı geçince yola yakın “Muhacir’in yerinde” ( gündüz saatlerinde bu bölgeden geçerseniz çok tavsiye ederim) satır et yemekti, fakat saatin 21:30 olması ve yoldan ayrılıp köy yoluna girme fikrinden dolayı vazgeçip hızlıca Keşandan Havsa istikametine devam ederek yol’un kenarındaki ( şehir merkezi sahil yolundaki) benim çok beğendiğim Kırcasalihte köfte ve piyaz ile geç akşam yemeği yapıp son derece güzel hislerle önce Lüleburgaz’a oradan İstanbuldaki evimize ulaşıyoruz.
ÇOK ÖNEMLİ Sizlere seyahatimizle ilgili bazı teknik bilgiler vermek istiyorum. Toplam 3150 km yol yaptık, 7 ülke ve sınır kapılarına girip çıktık. Tüm yolu çift sürücü dönüşümlü kullandık. Sırp’ı, Karadağlısı, Hırvatı dahil asla negatif bir kişi ve tavırla karşılaşmadık. Zaten Müslümanı ve Hristiyanı 600 yıldır birlikte yaşadığımız bu insanlar dünyanın bize en benzeyen insanları bence, parkurun tamamında kendimizi memleketimizde hissettik ve İstanbul plakaya herkes sempati ile yaklaştı. Araç GPRS inde IGO Avrupa ve I Pad te Syngic Navigasyon programlarını birlikte kıyaslayarak kulandık. Bu iki programı GPRS forum web sitelerinde birbiriyle kıyasladıkları ve çok tavsiye ettikleri için tercih ettim. Her iki programda oldukça başarılı olmakla birlikte bazen GPRS bağlantıları kaybolabilmekteydi. Ayrıca her ikiside bizi giderken İşkodra’ nın kötü yollarına yönlendirdi, Ulçinj yakınlarında bile Otoban’lı yolu görmeyip uzun ve kötü yolu güzergah verdiler. Ayrıca Arnavutluk-Kosova arası Otobanını ikisi de göremiyor ve Kavala’ dan sonra kestirme olan İpsala-Malkara-Tekirdağ yolunu vermeyip uzun Edirne paralı Otobanına yönlendirdiler. Bu açıdan nihayi güzergahı değil de bir sonraki Google map ten ulaşmak istediğiniz şehir merkezini yazmanızı tavsiye ederim. Cihazlarla kıyaslandığında Bu yolculuğumuzda Google map’ in en doğru rota’ları sunduğunu söyleyebilirim. Ayrıca bu parkurları planlayan dostlara yanlarında mutlaka kağıt haritalarını da bulundurmalarını tavsiye ederim. Kitapçılarda satılan haritalar yeterince güncellenmeme ihtimalinden dolayı artık en güvenilir haritalar bence internette ( Google map) mevcutlar. Yolculuğumuz boyunca dolu dolu 6 günde 3 kişi toplam harcamamız 1000 Euro( Telekomunikasyon dahil) oldu; Bu rakam içine YS, USB ve mazot dahildir. Yolda ve araba’ da biraz fazla zamanımız geçmekle birlikte rehberlik hizmetlerini zaten özellikle Vikipedia başta olmak üzere internetten sınırsızca alabildik. Ayrıca Türkcell günlüğü 19 YTL lik 30 dk + 99 YTL 100 MB Aylık yurtdışı internet paketlerini’ de önceden tanımlatmanın başlangıçta pahalı görünmekle birlikte daha ekonomik ( Full Telekomunikasyon için toplam 210 YTL masrafımız oldu; fakat her gün gazete ve eklerini dahil netten okuyabildik ) olduğunu düşünüyorum. Sağlıcakla kalın
2. GÜN : 15.09.2012 cumartesi günü Sabah Kavala’ nın denizine nazır Otelin 1. Kattaki balkonunda güzel bir kahvaltı yaparak saat 7:45 te yola çıkıyoruz. Kavala’ dan çıkınca özellikle denizi sağ tarafınıza alacak şekilde sahil yolundan ilerlemenizi tavsiye ederim. Burada şehrin kenarındaki plajları ve denizi gerçekten çok güzel görünüyor. İnsanlar sabahın köründe plajları doldurmuşlar ve yazın son günlerinin tadını çıkarıyorlardı. Sahil yolundan bir süre ayrılmayıp Selanik istikametine devam ederseniz ( D90 Otobanından gelenler için Elefteres- Agios Anderas çıkışından) sırasıyla Paleo Tsiflika, Nea İraklitsa, Neas Peramos belde ve koylarının enfes manzaralarını değerlendirip dilerseniz denize girebilir ve fotoğraflarını çekebilirsiniz. Buraya kadar gelmişken özellikle bu üç beldeyi mutlaka görmenizi ve sonrasında D 90 otobanına geri dönmenizi şiddetle tavsiye ederim. Zamanı yeterli olanlar için denize ve otobana pareler giden sahil yolunu izleyerek (sahil yolundan devam ederek Rentina dan göllerin altından geçen yolla Selanik’de ulaşabilirsiniz) devam edebilirsiniz. Buna rağmen bizde Otoban’ dan devam ederek Agios Georgios ve Retine arasında bir tarafında deniz öbür yanında göl ( sırasıyla Madytos ve Limni Koronoias gölleri) olan kestirme ve oldukça keyifli bir yolculukla devam ederek Selanik ‘e ulaştık. Selanik Yunanistanın 2. Büyük şehri olup İzmir’ e benzetirler. Bu güzel şehirin caddelerinde biraz dolaştıktan sonra Türk konsolosluğunun bahçesinde bulunan Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ediyoruz. Ata’nın Selanik merkezinde ( Agios Dimitriou olarak geçiyor) olup kime sorsanız gösteriyorlar. Şehrin bu en hareketli bölgesinde park yeri bulmak oldukça zor olup boşuna park yeri arayıp üzülmeden evin 50 metre kala soldaki kapalı otopark’a 5 Euro karşılığı aracınızı bırakabilirsiniz. Atanın doğduğu evi ve odayı görmek bence buraya gelmişken mutlaka gerekiyor. Selanikten öğleden sonra Makedonya Ohri istikametine yola çıkıyoruz. Yol Makedonya sınırına kadar otoban’dan devam ediyor. Makedonya sınırını (Kato Kleines gümrüğü) oldukça hızlı geçip hemen bitişiğindeki Bitola ( Manastır) ulaşıyoruz . Manastır merkezinde fazla kayda değer bir güzelliği bulamadık fakat Atatürk ‘ün ortaokulunu görmek heyecan vericiydi. Buradan sonra yol tek şerite dönüşüyor ama tenha olup Ohri tabelası yolda mevcut olmayan bir yoldan GPRS yardımıyla dönerek Ohri şehrine ulaşıyoruz. Ohri göl kenarından olup doğu Makedonya’da Türklerin yoğun yaşadığı bir yer. Liman kenarına park ederek tarihi şehir çarşısında yürüyoruz. Burada özellikle çınarı sorup buradan çarşı içine doğru yürüdüğünüzde sağda Halveti Dergahını ve camii’ni ziyaret edip devam ederseniz yolun sonunda bizim damak zevkimize uygun Türklerin işlettiği lokantalara ulaşabilirsiniz. Burada kendinizi memlekette hissedeceğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Özellikle Toprak tencerede fasulye’si meşhur ve güzel. Yemek sonrasından hemen karşılarındaki İstanbul Çayhanesinde Ohrit suyu ile demlenmiş çayınızı içebilirsiniz. Çayhane’ye Türkler gelmekte olup hepsi çok sıcakkanlı ve şehirle ilgili her türlü bilgiyi burada edinebilirsiniz. Burada tanıştığımız Türklerden (Yahya Süleyman) bize çok yardımcı oluyor, ve önerisi doğrultusunda gece konaklayacağımız Mizo Otel’ e yerleşiyoruz. Otel sahibi ve çoğu çalışanı Türk olup şehrin 4 km dışında fakat göl kenarında villa ve otel kısımları olan büyük ve güzel bir kompleks. Burada geceliği 50 Euro kahvaltı dahil konaklıyoruz.
3. GÜN: 16.09.2012 Pazar günü Sabah karşımızda muhteşem göl manzarasıyla uyanıp plajın kenarında kahvaltı yapıyoruz. Göl ve Mizo Otel gerçekten çok hoşumuza gidiyor, zorlukla ayrılıp yola çıkıyoruz. Struga ve Elbesan yolundan devam ederek geçip dağların arasından kartallar ülkesine Arnavutluka giriyoruz. Sınırı sorunsuz ve hızlı geçtikten sonra gerek burada gerekse Arnavutluk yol kenarlarında neredeyse adım başı olan araba yıkama yerleri ( Lavazm) müşteri çağırmaları dikkatimizi çekiyor.Arnavutluk gerçekten dağlık ve fakir bir ülke olmasına rağmen müslüman köy mezarlıklarında mermer taş ve üzerlerinde kişilerin resimleri olup hepsinin başında çiçekler olan mezarlıkları görünce ( aynı kültür kısmen Makedonya’da da mevcut) gerçekten çok şaşırıyoruz. Bu fakir köy mezarlığının kenarında oldukça iyi görünüşlü bir çiçekçinin’ de oluğunu söylemeden geçemeyeceğim. Arnavutluk sınırından sonra yollar tek yön fakat asfalt ve tenha olup hızlıca Tiran’ a ( Ohrit’ten 149 km) ulaşıyoruz. Burada Dobresh ‘ ten sonra dağların arasından giden virajlı fakat kısa ve ovadan giden uzun iki farklı yol mevcut olup biz dağlık olanı tercih ettik. Yol 30 km olmakla birlikte oldukça virajlıydı. Hayatımda ilk defa iki tarafıda uçurum olan yolları burada gördüm. Annem araba düşerse helikoptersiz çıkmaz herhalde diyordu ama bu yolun oldukça kestirme olduğunuda itiraf etmeliyim. Buna rağmen kışın bu bölgeye gelenlere daha uzun olan diğer yol daha uygun olabilir diye düşündüm. Tiran gerçekten karmaşık bir şehir tabelalar son derece karmaşık olup bir öğlen yemeği için yer ararken içerisinde bir süre kayboluyoruz. Dümdüz yol devam ederken hiç işaretsiz şekilde daralıp çıkmaz sokağa dönüşebiliyor. Burada yemek için yer ararken annem son derece sıcakkanlı Lulela Kazazi ile tanışıyor. Kendisi Türkçe bilmiyor fakat Antep’ ten çok küçük yaşta buraya gelip evlendiğini ifade ediyor. İsmi sizi yanıltmasın iki kez hacıya gitmiş bu kadın bize hatıra hediyelik alıyor ve yemin ederek yemek ısmarlıyor. Gerçekten çok sıcakkanlı bu insanın misafirperverliği karşısında duygulanıp İşkodra istikametine yola çıkıyoruz. İşkodra çıkışında Arnavutluk ‘ un asıl meşhur yolları başlıyor. Tamamı toprak ve geniş çöküntüleri olan bu yolda son derece yavaş ilerliyoruz. Yol bazen patika yoluna dönüşüyor, uluslararası yol olamaz bu diye düşünmeye başlıyoruz. Kaybolduğumuzu düşündüğümüz anda köylülere soruyoruz ve şaşırıp doğru yolda olduğumuzu öğreniyoruz. Nihayetinde işkencenin bittiğini düşünüp Lulashpapaj sınır kapısından geçiyoruz. Karadağ ( Montenegro) sınırında araç için bir yıl geçerliliği olan 10 Euro’ luk pul alınması zorunlu. Bu arada yoldaki bozukluk Karadağ’ın başkenti Potgorica yakınlarına kadar devam ediyor. Turumuzun bu etabı karşılaştığımız en can sıkıcı bölümü oluyor fakat yine de başkentlerinin içinden hızlıca geçerek ( fazla dikkate değer bir şeye rastlamadık) gece konaklayacağımız ülkenin en büyük turizm merkezi olan Budva’ ya ulaşıyoruz. Merkezinde 50 euro ya oldukça güzel ve modern bir X otel buluyoruz. Otel için başta 75 Euro istiyorlar fakat sabah kahvaltıyı otelde değilde Kotor’ da yapmak istediğimizi söyleyince kahvaltıyı düşüp indirim yapıyorlar. Parkurumuzun bu en zorlu olan ve size de kesinlikle önermediğim( dönüşte kullanmadığımız) bu etabına (3.gün) bu yazıya tıklayarak ulaşabilirsiniz
4. GÜN: 17.09.2012 pazartesi günü Karadağ Kotor koyu bu gezide gördüğüm en güzel ve doğa harikası bölge. Burayı internet’te yaptığım araştırmalarda bir çok kişi tavsiye etmekteydi. Sırası gelmişken buralara daha önce gezip ve ayrıntılarıy’la yazıp bize ilham veren http://yolgidilmezyasanir.com/ web sitesine yazan kişilerden çok faydalandığımı ifade etmeden geçemeyeceğim. Kotor şehrine ulaşınca kale etrafındaki paralı otoparka( 5 Euro) arabayı bırakıp kalenin içindeki çarşısına giriyoruz. Kale içi çok iyi korunmuş ve halen aktif çarşı ve yaşam alanı olan eski taş binalardan oluşuyor. Hediyelik eşya dükkanları, cafe- restaurant’ lar, daracık sokaklar arasında yürümek gerçekten tarihin içinde kaybolmuş hissi uyandırıyor. Burada Omlet ve çay ( tabii ki demleme değil) ile kahvaltımızı yaparak bu güzel şehirden ayrılıyoruz. Yolda GPRS’ e uyarak geldiğimiz yol üzerinden Feribot ile (araç 5 Euro) körfezin karşı yakasına 10 dk bir yolculukla geçiyoruz. Kotor dan devam edip koy etrafını dolaşarak ta gitmek daha pratik ( biz gene Navigasyonlarımıza güvenip uzun olanı tercih etik) olup bu yolu gece geç saatte buraya ulaşanlara Feribot sırası için beklememek için öneriyorlar. Feribot’tan sonrasında denize parelel birbirinden güzel plajların ve Tivat şehir ve havaalanının yanından geçip Sutonia istikametinde devam ederek Hırvatistan sınırını geçip Dubrovnik’ e ulaşıyoruz. Dubrovnik gerçekten oldukça güzel, şehrin kenarında oldukça güzel plajları mevcut olup pahalı ve fazla turistik bir şehir ama mutlaka kale içinde ve çarşılarında zaman geçirmenizi öneririm. Hırvatlar ısrarla kendi para birimleri olan Kuna’ yı kullanıyorlar. Şehire girince en iyisi biraz kuna bozdurun derim. Limanda şehir kıyılarında 45 dk süren tekne turları (Kişi başına 10 Euro) mevcut.Fakat aracınız varsa sahil yolundan Karadağ istikametine giderken (dönüş yolunda) karşılaştığımız beldelerde’ki kıyı ve plajlar daha sakin ve güzel görünmekteydi. Dubrovnik te 2-3 saat zaman geçirip Mostar istikametine tekrar yola çıkıyoruz. Şehrin çıkışında meşhur asma köprüsününden sonra devam ederek Bosna Hersek gümrüğünden hızlıca geçerek Mostar şehrine ulaşıyoruz. Yolculuğumuzun bu 4. gün etablarına yazıya tıklayıp alabilirsiniz ( Google map yolu dubrovnik- Bosna arasında hesaplayamıyor ama yollar var ve sorun yok )Burada yol üzerinde Osmanlı mirası kale ve eski Türk evleri olan köylerin kenarında fotoğraf molası verip yol kenarındaki kadınlardan kuru incir alıyoruz. Mostar ‘ a vardığımızda ilk iş tarihi köprü tabelasını takip ederek şehrin merkezindeki tarihi köprüyü buluyoruz. Köprü savaş zamanında Hırvatlar tarafından yıkılmış olup Türk hükümeti tarafından genelde suya düşen orijinal taşları kullanılarak tekrar yaptırılmış. Mostar gerçekten çok etkileyici bir şehir. Burada Annem Türkiye’ den gelen grupla tanışıyor ve birlikte akşam yemeğinde oturuyoruz. Grup rehberi Ali Gjakova eski Yugoslavya doğumlu bir Türk olup bize oldukça yardımcı oluyor. Ali bey ve grubun diğer Rehberi Belgrat üzerinden Prizren’ e geçme fikrinden yolun oldukça tenha olması sebebiyle bizi vazgeçiriyorlar ve Budva’ ya kadar aynı olup sonrasında denize parelel Ulçinj istikametine devam edip Skobin – Dodaj arasından sınırı geçen yolu tavsiye ediyorlar. Ulçinj içine girmeden sola Skobin tabelasını takip eden yol biraz dar ve virajlı olmakla birlikte 3 misli kısa olup gündüz saati ve iyi havalarda kullanmalarını tavsiye ederim.
5. GÜN: 18.09.2012 Salı günü Parkurumuzun en uzun yolunu yapacağımız için sabah 6:30 da Boşnak böreklerimizi alıp yolda kahvaltı ederek erkenden dönüş yolculuğumuza başlıyoruz. Geliş yolunda Schoder ( İşkondra ) ya girip oldukça zorlandığımız için Ali bey ve arkadaşının ne kadar haklı olduklarını daha iyi anlıyoruz. Bu parkuru yapanlara bende dönüşte kullandığımız denize pareler olup göl altından devam eden yolu şiddetle tavsiye ederim. Hem Adriyatiğin bu taraftaki kıyıları çok muhteşem, hem de yol diğer tarafa göre çok daha kısa ve güzel; Daha ne olsun Skobin sınır kapısından Arnavutluk a tekrar giriş yapıyoruz ve İskodra tarafına dönmeden Tiran istikametine devam ediyoruz. Tiran’a gelmeden 20 km öncesinde Prizren - Üsküp ( Skopje yazıyor tabelada) tabelalarını takip ederek çok güzel bir otobana giriyoruz. Otoban çift şeritli olup Kosova Cumhuriyetine kadar devam etmekte. Otoban’ın hemen çıkışında sınıra ulaşıyoruz.Kosova hükümeti mecburi seyahat sigortası olarak 40 Euro karşılığı hızlıca belgemizi alarak dünyanın bu en genç ülkesine giriyoruz. Sınırda bizi oldukça güzel Türkçe konuşan polisler dostane bir şekilde karşılıyorlar. Sonrasında Kosova Prizren’ e ulaşıyoruz .Bir gün önce karşılaştığımız grup rehberi Ali bey in tavsiyesiyle Prizrende Okey Hotel’ e yerleşiyoruz. Otel şehrin 2 km dışında olmakla birlikte oldukça uygun olup ( 3 kişi 50 Euro) içinde kapalı yüzme havuzu bile var. Odaları oldukça modern ve LCD TV mevcut olup klozetinde taharet musluğu bile var, daha ne olsun Otele yerleşip hızlıca bu eski Osmanlı şehrini keşfe çıkıyoruz. Şehir merkezindeki Eski camii ( Sinan Paşa Camii) yeni restore edilmiş çarşısı oldukça güzel. Burayı herkes gibi bizde memleketimiz Bursa’ ya çok benzetiyoruz. Köftesi çok meşhur olup herkesin tavsiyesi doğrultusunda Elhamra Retaurantta maydanozlu olanı yedik ve çok beğendik. Sonrasında caminin hemen yan arasında demleme çayhanede oturduk fakat Ohri suyuyla demlenen çay’ın tadını bulamadık. Burada kendimizi memlekete gibi hissettik; karşılaştığımız insanların yarısı güzel Türkçe konuşuyor yada anlaşabilecek düzeyde biliyor. Bu eski Osmanlı şehrine doyamadan otelimize parkurumuzun son gecesini geçirmek üzere vakitlice geri döndük.
6. GÜN: 19.09.2012 Çarşamba günü Bugün yolun tamamına yakınını otobandan gideceğiz ama 830 km yapmamız gerekiyor. Sabah erkenden yola çıkıp ormanların arasından tekrar Makedonya sınırını geçerek başkenti Üsküp’ e ulaşıyoruz. Bu bölgedeki Kosova savaşını kazanıp Türklere balkanların kapılarını açıp sonrasında şehit olan Osmanlı Padişahı 1. Murat’ın ( Hüdavendigar ) Tetova ( Kalkandelen)’ daki türbesini zaman darlığımız sebebiyle ziyaret edemiyoruz. Prizren – Üsküp arası 110 km olup ormanların arasından fakat güzel bir yoldan devam edip yaklaşık 2 saat sürüyor. Makedonya Üsküp 3 misli Prizren’den daha büyük bir şehir fakat bizim aklımız ve heyecanımız hala Prizren’de kaldı. Şehiri Vardar nehri ikiye ayırmış olup akış yönüne göre sağ taraf genelde Müslümanların yaşadığı eski Üsküp diye anılıyor, sol taraf ise genelde Hristiyanların yaşadığı yeni Üsküp diye geçiyor. Üsküp açık pazarından oldukça ucuz ve lezzetli sebze ve meyve alıp şehrin merkezinde biraz dolaşıp hızlıca Selanik istikametine yola çıkıyoruz. Yunanistan’a geldiğimizde uzun yolculumuzun sonlarında kendimizi Türkiye’ye varmış gibi hissediyoruz ve Ecevit’in “ Gurbete çıkınca anlarsın ancak, Yunanlıyla kardeş olduğunu” şiiri aklıma geliyor. Bundan sonra Lüleburgaza ‘ ya kadar tamamı otoban ve çift şerit. Yolda Komotiniye (Gümülcine ) uğrayıp Türklerin şu an bile % 40 nüfusunu oluşturduğu bu şehri geziyoruz. Burada Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Sami Toraman konuğu olarak oldukça sıcakkanlı ve güzel Türkçe konuşan soydaşlarımızla tanışıyoruz. Bu arada Yunanistan’da otobanların kenarında benzin istasyonu yok. Benzin için otobandan çıkıp şehir merkezlerine girmeniz gerekiyor. Bizde mecburen Alexandrapoli ( Dedeağaç) tekrar girip istasyon arıyoruz fakat hepsi kapalı olup bir tane kendimizin kart geçirerek doldurabileceğimiz istasyon bulup mecburen 20 Euro makine ya atıyoruz fakat Yunanca yazılar yazıyor ve işlemi bir türlü başaramıyoruz. Yunanlı bir kadın bize gelip yardımcı oluyor ve yolumuza devam ediyoruz. Yunanistan’ a gelenlere araç yakıtlarınızı şehir merkezlerinden ve gündüz saatinde almalarını tavsiye ederim. Özellikle Siesta saatlerinde ve akşam belli bir saatten sonra açık benzinci bulamayabilirsiniz. İpsala sınır kapısından hızlıca geçip yurdumuza giriş yapıyoruz. Az evvel yaşadığımız benzinlik arama stresinin etkisiyle babam: “gözünü sevdiğim memleketimin adım başı gece gündüz açık benzinlik var” diyor. Başta niyetimiz Keşan’ı geçince yola yakın “Muhacir’in yerinde” ( gündüz saatlerinde bu bölgeden geçerseniz çok tavsiye ederim) satır et yemekti, fakat saatin 21:30 olması ve yoldan ayrılıp köy yoluna girme fikrinden dolayı vazgeçip hızlıca Keşandan Havsa istikametine devam ederek yol’un kenarındaki ( şehir merkezi sahil yolundaki) benim çok beğendiğim Kırcasalihte köfte ve piyaz ile geç akşam yemeği yapıp son derece güzel hislerle önce Lüleburgaz’a oradan İstanbuldaki evimize ulaşıyoruz.
ÇOK ÖNEMLİ Sizlere seyahatimizle ilgili bazı teknik bilgiler vermek istiyorum. Toplam 3150 km yol yaptık, 7 ülke ve sınır kapılarına girip çıktık. Tüm yolu çift sürücü dönüşümlü kullandık. Sırp’ı, Karadağlısı, Hırvatı dahil asla negatif bir kişi ve tavırla karşılaşmadık. Zaten Müslümanı ve Hristiyanı 600 yıldır birlikte yaşadığımız bu insanlar dünyanın bize en benzeyen insanları bence, parkurun tamamında kendimizi memleketimizde hissettik ve İstanbul plakaya herkes sempati ile yaklaştı. Araç GPRS inde IGO Avrupa ve I Pad te Syngic Navigasyon programlarını birlikte kıyaslayarak kulandık. Bu iki programı GPRS forum web sitelerinde birbiriyle kıyasladıkları ve çok tavsiye ettikleri için tercih ettim. Her iki programda oldukça başarılı olmakla birlikte bazen GPRS bağlantıları kaybolabilmekteydi. Ayrıca her ikiside bizi giderken İşkodra’ nın kötü yollarına yönlendirdi, Ulçinj yakınlarında bile Otoban’lı yolu görmeyip uzun ve kötü yolu güzergah verdiler. Ayrıca Arnavutluk-Kosova arası Otobanını ikisi de göremiyor ve Kavala’ dan sonra kestirme olan İpsala-Malkara-Tekirdağ yolunu vermeyip uzun Edirne paralı Otobanına yönlendirdiler. Bu açıdan nihayi güzergahı değil de bir sonraki Google map ten ulaşmak istediğiniz şehir merkezini yazmanızı tavsiye ederim. Cihazlarla kıyaslandığında Bu yolculuğumuzda Google map’ in en doğru rota’ları sunduğunu söyleyebilirim. Ayrıca bu parkurları planlayan dostlara yanlarında mutlaka kağıt haritalarını da bulundurmalarını tavsiye ederim. Kitapçılarda satılan haritalar yeterince güncellenmeme ihtimalinden dolayı artık en güvenilir haritalar bence internette ( Google map) mevcutlar. Yolculuğumuz boyunca dolu dolu 6 günde 3 kişi toplam harcamamız 1000 Euro( Telekomunikasyon dahil) oldu; Bu rakam içine YS, USB ve mazot dahildir. Yolda ve araba’ da biraz fazla zamanımız geçmekle birlikte rehberlik hizmetlerini zaten özellikle Vikipedia başta olmak üzere internetten sınırsızca alabildik. Ayrıca Türkcell günlüğü 19 YTL lik 30 dk + 99 YTL 100 MB Aylık yurtdışı internet paketlerini’ de önceden tanımlatmanın başlangıçta pahalı görünmekle birlikte daha ekonomik ( Full Telekomunikasyon için toplam 210 YTL masrafımız oldu; fakat her gün gazete ve eklerini dahil netten okuyabildik ) olduğunu düşünüyorum. Sağlıcakla kalın
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)