Değerli Dostlarım Hayat denen ömür çizgisinde yüce Allah'ın her insana verdiği ömür denen çizgide sizleri bilmem ama ben tam 5 kez gerçekten ölüm kalım savaşından % 1 de olsa hayatta kalabildiğime ve Yüce Allah tarafından vakit vade gelmeden hiçbir kulun hayatına son verilmeyeceğine yürekten inanıyorum.Sizlerin uzun yada kısa diyerek çizdiğiniz yaşam çizginizde nasıl öldüğünüz konusunda yaşadığınız her çeşit hastalık yada beklenmedik kaza ve önemli yaralanmalarda eğer ömür denilen çizginiz size verilmişse yaşamaya deavm edersiniz ta ki son nefesinizi verinceye kadar sonunda Yüce Allah'a döndürülüp bu dünyadaki masalınız bitmiş olacaktır.Eğer varsa sizi ananlar gelecekte belkim sizi anacaklar ama onların da nefisleri kesilince bu Dünyadan geçen milyarlarca milyar insanoğlu olarak toz olup gideceksiniz lakin hayırlı işler yaparak insanlığa hizmet etmişseniz unutulmazlar arasında olacaksınız demektir yoksa Büyük İskender'e yada Kanuni Sultan Süleyman'a bile kalmayan bu Dünya size de kalmayacaktır.Yaşarken sizlere tavsiyem bu nedenle Allah yolunda olun ve ibadetinizi yapın ama asla kul olarak haddimizi bilelim dua ve niyazlarımızı yapalım manevi kazanan olalım derim.
Şimdi gelelim 5 kez nasıl öldüğümün açıklamasına
1*yıllar önce her insan gibi bende iki üç aylık bebek iken o zaman yaşadığımız köy evimizdeki salıncakta uyuyorken her nasılsa salıncakta ki battaniye altında kaldığımdan nefes alamadığımdan sürekli ağlayarak sesimi duyurmak için ve göz göre göre boğulmak üzere olduğumdan Allah tarafından Rahmetli Annemin kuzeni olan benden 8 yaş büyük Gülten Abla dediğim çok sevdiğim bir yakın akrabam tarafından bebek sesim duyularak hemen salıncak battaniyesi kaldırılıp yeniden taze nefes alarak beni hayata döndürdüğü bizzat kendisi bana anlatmıştır.Bugün ben 65 o 71 yaşında üstelik 2 kızı ve 3 torun sahibi bir kimse olarak kendisini nerede görsem elini öperek "-Abla beni nasıl ölümden kurtardın anlatsana dediğimde yaşayacak çilen varmış der" diler geçer
2*yine ayni şekilde tam bir yaşında iken her nasılsa bebek iken sol kolumda eskilerin şir-i pençe dedikleri ve yavuz sultan selim padişahın ölümüne neden olan bir çıban çıkmış köy yerinde doktor tedavisi olamadığından benim gibi akranım olan bir başka bebekle birlikte Rahmetli Annem beni kucağına alıp doğruca Plevne denilen atalarımızın şehrindeki hastaneye götürüldüğümde oradaki adını sanını bilmediğim ama kesin olan şeye Bulgar asıllı Hipokrat yemini etmiş muhteşem bir insan olan Bay Doktor olayı görünce ilk sözü "-Hanım neden geç kaldınız bakın bu çıban çok tehlikeli olup öldürücüdür ve şimdi tek çaremiz bunu yerinde yarıp temizlemektir her ne kadar başarılı olsakta izi kalacaktır aksi halde bu evladın kolunu kesmek zorunda kalacağız."dediğinde ağlamaya başlayan Rahmetli Annemi teskin edip biz bütün tıbbi müdahaleleri yapacağız ve inşallah oğlunuz yaşayacaktır dediğini ve yaklaşık om on beş günlük süre içersin de kolumdaki çıban tedavi edilmiş ve yarası kurumuştur bugün bu yaşımda kolumda ki kalan izine bakarak Yüce Allah'a bana verdiği ömür için şükrediyorum böylece ikinci kez ölümü yenmiş oluyordum.
3*Ömür çizgisinde yaşanan onlarca kaza bela her nasılsa beni bulduğundan bu kez beş yaşımdayken kiralık evimizde bizimle yaşayan sevgili Veteriner Doktor Avukat öz amcam misafirlik için geldiği evimizde akşam içmek için getirdiği whiskey şişesini bitiremediğinden yattığı oda da ki yatağının altına koyduğundan habersiz olan ben ogün bulduğum bu şişeyi bilmeden tamamen içtiğimden arkasından alkol zehirlenmesi olduğumdan Rahmetli Annem gene beni kusturarak ve arkasından bazı kocakarı ilaçlarıyla hayata döndürüp kıl payı ölümden döndüğümü hep anlatmış ve en ufak bir dikkatsizlik sonucunda neredeyse küçük bir çocukken hayatımı kaybetmekten dönüşümü hep söyledi durdu
4*Ben çocukken bayağı yaramaz ve hiperaktif bir çocukmuşum ki bu kez 7 yaşındayken Hamzabey köyünde Rahmetli Dedem değirmenci Rasim ustanın çalıştığı Hüsnü Ceylan'a ait daha sonrada Ceylanlar Un Fabrikası adını alan değirmenin Bağ evinde onlarla birlikte düşe kalka büyürken bir bahar günü sabahında hiç unutmadığım bir olayı yaşamak kısmet oldu.Ben Bağlık alanda bağları kazan günlük işçilerle şakalaşıp konuşuyorken onların isimlerini sorarak öğreniyordum ki içlerinden birisi ki yıllar sonra gerçek adının Ali Dülger olduğunu ve bir Bektaşi dedesi olduğunu öğrendiğim ama bana kendisini KEŞKEK AMCA olarak tanıtan bir köylü tarafından biraz sonra Değirmen suyunu getiren savağa düşerek suda boğulacağımı nereden bilirdim.Ben onlarla konuşup şakalaştıktan beş dakika sonrasında Hamzabey Su Değirmeninin su toplama kanalına oynarken her nasılsa düşerek batıp çıkarken o sırada yine Yüce Allahın lütfuyla su içmek isteyen Ali Dülger kaldırdığı toprak testide su olmadığını görünce omzuna vurup hemen değirmenin altında ki kaynağa gitmek için patikadan inerken savakta batan çıkan birisi olduğunu anlayıp hemen koşup beni kolumdan tutarak sudan çıkarmış ve bayağı su yuttuğum dan bacağımdan tutup ters çevirerek yuttuğum suları boşaltmış arkasından beni Değirmende çalışan rahmetli Dedeme götürüp "-Bak Rasim ustam torunu az önce savakta düşmüş buldum ve çekip çıkardım ölümden kurtardım."dediğinde Dedem ona Teşekkür ederken birer yevmiye ekstra ödediğini ve Değirmen bahçesinde ki kınalı Koçuda benim için kurban edip etini bağdaki işçilere dağıttığı hep anlatırdı bende şimdi vefat etmiş olan her ikisinede Allahtan gani gani rahmetler dilerken inşallah mekanları Cennet olsun diyorum
5*Bu kez gençlik yıllarımız başlamış ve bir yandan okul hayatımız devam ederken yaşam mücadelesinde aile bütçemize katkıda bulunmak adına 17 yaşındayken Lüleburgaz'da meşhur olan Lüleburgaz Saranlı deresi kenarındaki TUĞLA OCAKLARINDA mahallemizde ki sokak arkadaşlarımla çalışmak boynumuza borç olmuştu her sabah ezanında kalkarak üç beş kişi olarak Dere kenarındaki Tuğla ocaklarına giderek çalıştığımız için çok mutluyduk.Yapılan iş müthiş zor ve yorucu olsa da mahallemizdeki çocukluk arkadaşlarımla güle oynaya yapılıyorken bir gün o toz toprak içindeki alanda güneşte kuruyan tuğlaları taşıyorken ayağımı paslı el arabasının çizdiğinin farkına bile varmadan aradan geçen sürede aniden sağ ayak topuğumdan başlayan bir dayanılmaz acının ne olduğunu bilmeden o halimizle genede işe devam etmemize rağmen bir sabah yataktan kalkamadığımı anlayıp Rahmetli anneme durumu anlattığımda bana geçer demesine rağmen geçmediğini söylediğimde o zaman tek çare doktora gitmek gerek diyerek beni sırtına alarak düşe kalka o zamanın şehirdeki tek doktoru olan ismini hiç unutmadığım Dr Lütfü Bandırmalıoğlu isimli bir doktora gittiğimizde konulan tanı TETANOS yani KAZIKLI HUMMA olduğunu söylediğini ve arkasından resmen kazık kadar bir iğneyi karın boşluğumdan vurduğunu aynen şimdide yaşıyorum ve arkasından hayatım boyunca bir daha tetanos aşısını yaptırmamam gerektiğini tembihlediğini biliyorum.Yüce Allah ölmüşse kendisine Rahmet etsin bu muhteşem doktor sayesinde hala yaşadığımıza şükür diyorum
6*Evet bir insanın 20 yılına sığan hayatının bu bölümünde okuduğunuz üzere tam beş kez gerçekten ölümle burun buruna gelmiş olmama karşın bugün hala yaşadığıma şükrederek Allahın verdiği canı gene Allahın alacağına inanarak şükür ediyorum,
Allah herkesi her türlü kazadan beladan beklenmedik olaylardan korusun Amin