31 Ekim 2010 Pazar

ATALARIMIN MEMLEKETİ KOSOVO PRİZREN BROD KÖYÜ HAKKINDA BİLGİLER

KOSOVO DRAGAŞ DİĞER ADIYLA GORA BÖLGESİ PRİŞTİNE BROD KÖYÜ

Gora; Dragaş Belediyesi ve 20 köyle birlikte Kosova’nın güneyinde yer alan bu bölge köylerinin 2’si daha Makedonya sınırları içerisinde, 10’u da Kuks Belediyesiyle birlikte Arnavutluk sınırları içerisinde bulunuyor. İhmallere ve terkedilmişliğe itilen bu yöre ve halkı son yüzyıl içerisinde sürekli fakirlik, ekonomik sıkıntılar ve göçle yüzleşti. Resmi olmayan verilere göre nüfusu yaklaşık 18.000 olan bu bölgede günümüzde yaklaşık 7 bin ile 8 bin arasında kişi yaşıyor. Bölgedeki köylerin en büyükleri Restelica, BROD, Mlika, Baçka, Dikance ve Vranişte neredeyse bomboş. Savaştan sonra iki binin üzerinde kişi daha iş bulabilmek için buraları terk etti.Osmanlı’nın ardından bölge sürekli göç yaşadı

Dragaş Belediyesinden 15 kilometre uzaklıkta bulunan Brod Gora köylerinden biri. Osmanlı döneminin bölgedeki ünlü zanaat ve ticaret merkezi özelliğine sahip. Rakımı 1400 metre olan ve Makedonya-Kosova sınırı yanı başında bulunan bu köy de sürekli göçü yaşayanlardan... Osmanlı askerinin bölgeden ayrılması üzerine köy ve bölge halkının çoğu Türkiye’ye göç etti. Aynı göç Rankoviç rejiminde, Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti döneminde yaşanan baskılar sırasında da aralıksız sürer. 1999 yılı Kosova savaşı sonrasında bölgede son bir göç dalgası daha yaşandı. İster Gora bölgesinde, ister de şehirlerde yaşayan Goralılar, savaşın ardından aşırı milliyetçilik akımı, baskı, asimilasyon, yağmalama ve çok sayıda saldırıların kurbanı oldu. Üsküp’teki hemşeri ve yakınlarının yanında kendilerini bulan 450 kadar Brod’lu aile, ayrıca İştip, Bitola, Prilep, Veles ve Koçani gibi şehirlere de yerleşti.

Kalmak onlar için ‘endişe ve belirsizlik’ Brod köyünde olduğu gibi Gora bölgesinin genelinde genç nesilleri görmek mümkün değil. Kalanlar içinse gelecek ‘endişe ve belirsizlik’ demek. On yıl öncesine kadar yaklaşık 3000 kişinin yaşadığı bu köyde şimdilerde 850 kişi yaşama mücadelesi veriyor. 1938 yılına kadar Türkçe eğitim yürütülen yörede 1938 yılından sonra, Sırp askerlerinin saldırı ve baskıları neticesinde Sırbistan tarafından gönderilen hocalarla eğitim Sırpça dili üzerine yapılmaya başlar. Günümüzde Brod köyü ilk okulunun 150 kadar öğrencisi var. Eğitim ise hala Sırbistan eğitim plan ve programına göre yapılıyor. Ebeveynler “bunu değiştirmeye yetki ve gücümüz yok” diyor. Köylerin bazılarında eğitim Kosova plan ve programına yapılıyor. Yörenin ‘önde gelen’ bazı kişileri ise eğitimin hala Türklere karşı kin besleten Sırbistan eğitim plan ve programına göre yapılmasında ısrarlı. Çünkü ısrarlı olanlar gibi, öğretmenlerin birçoğu daha Sırbistan Eğitim Bakanlığından maaş alıyor. Sıradan vatandaşa gelince Brod ve Gora bölgesi köylerinde yaşayanlar genelde hayvancılıkla, şehirlere yerleşenler ise aşçılık, pastacılık ve köftecilikle uğraşmakta.

Onlar kimin vatandaşı?Onlar Kosova sınırları içerisinde yaşamaları ve Kosova vatandaşları olmalarına rağmen, bu durum her geçen gün rengini değiştirmeye devam ediyor. Savaştan sonra Gora’da peynir ekmek gibi Makedon ve Bulgaristan pasaportları dağıtılıyor. Romanya pasaportlarının da dağıtılmaya başlanacağı haberi bölgede en son konuşulan konulardan bir diğeri. Makedon pasaportlarına gelince, bu ülkenin pasaportuna sahip olabilmek için (İsim ile soyadı kısmının yanı başında “po poteklo Makedonec” - Makedon asıllı ve uzun zamandır Kosova’da yaşadığının belgelendiği) Makedonya İçişleri Bakanlığı formunun doldurulması yeterli. Söz konusu formların yöredeki dağıtımını Makedonya İslam Birliği üstlenirken; bu girişim Dragaş Belediyesi, UNMIK, KFOR temsilcileri ile siyasi liderlerin sert tepkilerine maruz kalmasına rağmen hala devam ediyor.

Peki neden Makedon pasaportu?Savaştan hemen sonra yörede ilk olarak ofisini açan kuruluş Makedonya Kilisesi yardımlaşma örgütü ACT olmuş. Yardımların dağıtımı ardından yöreyi ziyaret eden Makedonya Uluslararası Kongresinden üst düzey bir heyet, Dragaş Belediyesindeki Goralı yetkililerden Gora’da Makedonya-Kosova sınır geçidinin açılması için girişimlerin başlatılmasını ister. (Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Türkiye, Batı Avrupa, ABD ve Avustralya’da yaşayan Goralı, Torbeş ve Pomakları) İster uluslararası, ister de yerel arenada, ‘Müslüman Makedonların’ haklarını savunur şeklinde boy gösteren söz konusu heyetin tek amacı; Kosova sınırları içerisinde yaşayan Goralıları ‘İslamlaştırılmış Makedonlar’ olarak göstermek, Makedon hükümetinin hedeflerine uygun alt yapıyı sağlamaktır. Makedonya, bölgede Makedon pasaportlarını dağıtarak tek hedef, kendilerince Kosova sınırları içerisinde kalan Gora bölgesini kendi toprakları, 400 kilometre karelik alanda yaşayan ve Makedonca konuşan Goralıları da kendi vatandaşı olarak göstermektir. Bu amaca varabilmek için açık açık faaliyet yürüten Makedonya Uluslararası Kongresi, savaştan sonra art arda gönderdiği heyetlerle Gora için özel bir statü, özel bir yönetim, iki sınır arasında serbest ticaret, yöredeki Gora halkına çifte vatandaşlık, 20 köy ilk okulunda Makedonca eğitim, Makedonya’ya serbest geçebilmeleri için özel izin, YSFC’nin çöküşüne kadar sınır geçidi olarak faaliyet yürüten Strezimir-Restelica sınır noktasının açılmasını talep etmektedir. Ekonomik kriz ve işsizlikle mücadele eden Goralıların bu can alıcı sorunundan yola çıkanlar, ‘Makedonya pasaportuyla Yunanistan, ve Slovenya’ya vizeyle, Bulgaristan, Hırvatistan ile Türkiye’ye ise vizesiz gidebilir, iş bulabilirsiniz’ söylemleriyle pasaport formlarının dağıtımını sürdürüyor. İşsizlik yüzünden canlarından bezmiş bazı Brod’lu ve Goralılar için pasaport formlarında ‘Makedonum’ yazması yada bunun kabullenilmesiyle daha geçlerde nelerin yaşanabileceği çok da önemli değil.

“Hayat yok burada” Yöredeki halk ise: “Bizler ne merhamete, ne de acımasızlığa terk edilmişiz. Savaştan sonra buraya hiç kimse gelip sorunlarımızla ilgilenmedi. Sadece seçim zamanı geldiğinde herkes buralarda oy peşinde koşturuyor. Seçim bittikten sonra artık ne uğrayan oluyor, ne de ziyaret eden. Elektriğimiz, suyumuz, yolumuz, paramız yok, hayat yok burada... Ne doğru dürüst bir belgemiz, ne de pasaportumuz var. UNMIK’in çıkardığı yolculuk belgesiyle hiçbir yere gidilemiyor. Kruşevac’ta Sırbistan pasaportu çıkarabilmek için 250 euro gerekli. Sadece bir doğum kâğıdı almak 25 euroya mal oluyor. İş yok. O parayı nereden kazanacağız. O yüzden bura insanı Makedon pasaportunu bir umut, bir kurtuluş olarak görüyor. Doktor ve aydın kesim buraları terk etti. Bizler yalınız tek başına kaldık buralarda” diyorlar. Bunu dile getirirken, yerel ve merkez yönetimde yer alan kendi siyasi liderlerinin ilgisizliğinden de yakınmayı ihmal etmiyorlar. Başka bir Brod köyü sakini de, Makedonya kısmında kalan Yelovyana ve Urviça Gora köylerindeki ahalinin çoğunun Makedon pasaportlarına sahip olmadıklarının altını çizerken, hiçbir zaman Makedonya sınırları içerisinde yaşamamış olanlara Makedon vatandaşlığı verilmesinin kafalarda birçok soru işareti yarattığını belirtiyor.

Şu günlerde Gora’da ‘Gelecekten daha fazla korku’ duyulduğu için ne oldukları, nereden geldikleri ve ne hissettiklerini çok iyi bilmelerine rağmen bu değerler yüreklerde saklanıyor; Ve ahali herhangi bir milli mensubiyet kimliğine bürünmemeye çalışarak tarafsız kalmaya tercih ediyor. Bu sebebin altında yine terkedilmişliğe mahkum edilmek ve hiç kimsenin onlara sahip çıkıp destek sunmama korkusu yatıyor. Sadece pasaport dağıtanlar gibi sahip çıkmak isteyenlerin kötü emellerine alet olmamak, onların kimi milli değerlerinden uzak durmaya çalışmasının tek nedeni. Sarıldıkları tek değer İslamiyet olgusu olunca, Goralılar dışa ‘İslamlaştırılmış bir etnik gurup’ şeklinde yansıyor.

Ancak Gora’da milli ve dini değerlerin bilincinde olmayan veya olup ta kariyer yada şahsi çıkarlar peşinde koşturan, göz göre göre halkı asimilasyona itmek isteyen bir gurup ta mevcut. Maalesef bu mevcudiyet, aşırı milliyetçi Hırvat, Sırp, Makedon, Bulgar ve Arnavut kesimlerinin, onların büyük ulusal projelerinin çıkarına hizmet sunuyor. Böl ve yönet sistemiyle hareket eden bu aşırı milliyetçi kesimler için birilerinin isimsiz ve milli değerlerden uzak kalması, doğal olarak onların ‘büyük’ hedeflerine engel oluşturmuyor.

Maznikar: “Goralıların kimler olduğuna dair gerçekler Osmanlı arşivlerinde yatar” Gora üzerine çeşitli araştırmalar yapılıp ve çeşitli tezleri ileri sürüldüğünü dile getiren Brod’un “DAG” Kültür ve Araştırma Merkezi Başkanı Yahya Maznikar, (Suriye’de İslam Tarihi Fakültesi ile Prizren Yüksek Pedagoji Okulu mezunu) yapılan bu araştırmalar hakkında şunları anlatıyor: “1876 yılında Osmanlının ayrılışı ardından Rus Bilim adamı Yastrebov’un yapmış olduğu araştırmalar sonucunda Gora bölgesinde yaşayan halkın Rus asıllı olduklarını ileri sürmüştür. Yastrebov’un ardından bu bölgede araştırma yapan Bulgaristanlı araştırmacı Şişkov, “Bulgari Muhamedani” isimli eserinde Goralıları Bulgar asıllı Müslümanlar olduğunu tezini ortaya atar. Daha sonra Makedonyalı Todor Petrova ve Niyazi Limanovsko Gora’da yaptığı araştırmalarda burada yaşayan halkın Müslüman dinini benimsemiş Makedonlar olduğunu ileri sürer. Goralılarla ilgili ortaya atılan değişik tezlerden kimileri ise bura halkın Arumuni (Romanyalı), Bogumiller yada değişik soylardan geldiği ortaya atmıştır. Goralıların kimler olduğuna dair ortada duran soru işareti bura halkı için hassas konulardan biri olmuştur. Bizce Goralıların kimler olduğuna dair gerçekler Osmanlı arşivlerinde yatmaktadır.”

Bura halkı kendini hep Türk bildi, kendini öyle bildirdi.“1389 – 1876 yılları arasındaki dönemde ve Osmanlı belgelerindeki kayıtlara göre bu bölgede yaşayan Goralıların kendilerini Türk olarak bildirmişlerdir” diyen Maznikar, Osmanlı yönetiminin ayrılışı ardından 1971 yılına kadar ister Sırp-Hırvat-Sloven Krallığında, ister de Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyetinde ve bu dönemlerin kayıtlarında Goralılar kendilerini Türk olarak bildirdiğini ifade ediyor. Birçok askeri ve doğum kayıt belgesi de bu halkın kendilerini Türk olarak bildirdiklerini kanıtlamakta. İkinci dünya savaşı sonra sonrası 1971 yılında baskı ve asimilasyon girişimleri sonucu Gora bölgesinden Türkiye’ye göçlerin yine ivme kazandığını kaydeden Maznikar, 1971’de Gora’dan 5000 kişilik bir gurubun daha Türkiye’ye yerleştiğini anlatıyor. “Osmanlı arşivlerinde Gora bölgesinde yaşayan halkın Türk olduğu ve Osmanlı’dan önce buraya yerleşen Türk kavimlerinden oldukları vurgulanmaktadır. Osmanlının ayrılışı ardından bura halkına yönelik Pan- Slavcılık ve asimilasyon hareketleri başlatılmış, direnenler ya öldürülmüş, yada göçe zorlanmışlardır. Bu asimilasyon hala günümüzde de açık olmasa bile dolaylı bir şekilde sürmektedir” diyen Maznikar, “Sizce Çanakkale savaşında, Plevle muharebesinde şehit düşen onlarca Goralı kendini nasıl hissetmiş olabilir ki, bura savaşlarda yaşamalarını feda edebilsin?” diye soruyor.

(Plevne muharebesinde Brod köyünden 94 kişi şehit düşmüş, sadece iki kişi, Raif Maslar ve Demir Kalinka sağ olarak köylerine dönebilmiştir. Çanakkale savaşında bu yöreden şehit düşenlerin sayısı 460’tır.)

Türkiye’nin daha fazla sahip çıkmasını istiyoruz.Türkiye devletinin bu insanlara bir an önce sahip çıkmasını isteyen Maznikar, bura halkı zor koşullar altında bu tür bir yaşama terk edilirse, Pan Slavizim faaliyetleriyle çok yakında hem dinini hem de kimliğini değiştirmek zorunda kalacağını ifade ediyor. “Türkiye Cumhuriyetinin üzerindeki yükün hayli ağır olduğunun bilincindeyiz ve bütün Türk Dünyası, Türkiye Cumhuriyetinden gelecek desteğe, en ufak bir yardıma bile ihtiyacı çok büyüktür. Ama ben yine de Türkiye’nin Goralılar’dan desteğini esirgemeyeceği konusunda iyimserim” diyen Maznikar, Türk KFOR’unun savaştan sonra bölgede sağladığı güvenlik, yürütmüş olduğu faaliyetler ve sunmuş olduğu yardımları övgüyle karşılayarak yere göğe sığdıramıyor. ‘Buraların tek ihtiyacı iştir, yatırımlardır, Türkiye’deki şehirlerle kardeş şehirler oluşturmaktır’ diyen Maznikar, Brod’tan 205, Dragaş Belediyesi genelinden 417 oy çıkaran Kosova Demokratik Türk Partisi’nin yöredeki faaliyetlerinin sadece seçim kampanyaları sırasında oy toplayabilmek için yapmış olduğu ziyaretlerle kısıtlı kaldığını ifade ediyor. Maznikar, Kosova Türk Eşgüdüm Bürosu, Anadolu Kalkınma Vakfı AKV ve Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi TİKA’dan daha fazla ilgi ve yardım beklediklerini de söyledi.

Biz Boşnak değiliz. Savaştan sonra Dragaş Belediyesinde Boşnaklaştırma faaliyetlerinin de hız kazandığını belirten Brod’un “DAG” Kültür ve Araştırma Merkezi Başkanı Yahya Maznikar, “Bizler Bosna ve Boşnakları severiz, onlara saygımız sonsuzdur. Ancak Goralılar olarak Boşnaklarla İslam dini dışında etnik, kültürel, giyim, yaşam tarzı, gelenek ve görenek olarak hiçbir ortak noktamız, hiçbir bağlılığımız yoktur. Kimi Gora köylerinde Boşnaklığı kabul edenler ortaya çıkmaya başladı. Fakat kendilerinin ne olduğunu itiraf etmelerinin zamanı da gelecektir. Bence savaştan sonra Gora’da Boşnaklaştırma fikrini yayan ve bunu destekleyenler batı devletleridir. Onlar için Gora’daki halkın kendilerine Türk demesinden ziyade Boşnak demesi daha faydalı. 1971 yılından bu yana da yapılan sayımlarda milli kimlik olarak bizlere ya Yugoslav dendi, ya Müslüman dendi, ya da Goralı dendi. Ama oradaki halkın kendilerini ne hissettiklerini, yüreklerinde neyin yattığını ben çok iyi biliyorum. Ve yüreklerdi o milli duyguların gün gelip rahat bir şekilde dile gelmeye başlayacağından eminim” diyor. Maznikar, Makedonya sınırları içerisinde kalan Urviça ve Yelovlyana köylerindeki Goralılara yönelik yürütülen tüm baskı ve asimilasyon girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını, ora ahalinin milli kültürlerini korumaya ve kendilerine Türk demeyi başardıklarını belirtti. Ancak Arnavutluk sınırları içerisinde kalan Gora köylerinin yürütülen eritme politikalarının kurbanı olmaktan kurtulamadığını dile getiren Maznikar, “Yusuf ve Cemile” gibi türküleri aynı melodi fakat Arnavutçalaştırılmış şekliyle söylemek zorunda kaldıklarını ifade etti. Buradaki köylerin çoğunun boş olduğunu, genç neslin İngiltere gibi batı devletlerine göç ettiklerini kaydeden Maznikar, kalanlardan da kimilerinin kendilerine ‘Goralıyım’ demeye korktuklarını vurguladı.

Tarihi belgeler ve araştırmalar Goralılar hakkında ne diyor? Goralıların kimler olduğuna yada ırk veya etnik kökenlerine dair birçok tartışmalar yürütülmekte ve çeşitli tezler ortaya atılmaktadır. Bilim adamları, tarihçiler, sosyolog ve dilcilerin Goralıların kimler olduğuna dair bugüne kadar yaptıkları araştırmaların kimileri objektiflikten uzak, ya çok yüzeysel yada siyasi yönlendirmelerin etkisi altında kalır. Ancak bilim adamlarının fikirde oydaş oldukları çoğu araştırmalar, Osmanlı ordularının Balkan topraklarına çıktığı zaman Goralıları, Torbeşleri ve Pomakları isim olarak o şekliyle bulduğudur. Başta İslam dinine mensup olmaları gibi kültür ve yaşam tarzlarında ortak özellikler taşıyan bu halkların Goralı, Torbeş veya Pomak isimlendirilmesinden yola çıkarak, günümüzde Bulgar, Yunan, Arnavut, Sırp tarihçiler bu halkları çeşitli şekillerde kendi ırkları yada halkları olarak göstermeye çalışmaktadır. Onların İslamlaştırılmış Bulgar, Makedon, Sırp, Rus yada Yunan’lılar oldukları tez ve iddiaları hala güncelliğini korumaktadır.

10. ve 12. yüzyıllarda Kuzey Çin’deki Kuman ve Kıpçak ailelerinden gelen ve Balkanlara kuzeyden inen Pomak, Torbeş ve Goralılarla ilgili arşivlerdeki belgelere göre; ataları çok güçlü savaşçılar olan Kuman Türkleri, soydaş Hun, Avar ve Bulgar gibi Türk boylarının yolunu izleyerek ilk olarak Karadeniz’in kuzeyine yerleşmişlerdir. Karpat Dağları, Orta Avrupa ve Balkanlara ilerleyerek, Romanya, Bulgaristan ve Makedonya’ya yerleşirler ve yerleştikleri bölgelerin adlarını ve adlandırmalarını olduğu gibi benimserler. 1078 yılında Kuman Türkleri, Tuna ırmağının güney vadilerine daha önce yerleşen Peçenek Türkleriyle birlikte Bizans’a saldırır ve bir süre Edirne’yi muhasara altına alırlar. Kuman ve Peçenek Türkleri 1078 yılında Tuna ve Sava ırmaklarının güneyinde kurdukları federasyon 1091 yılına kadar sürer. Bu federasyonu bir tehlike olarak gören Bizans, bu kavimleri birbirine düşürerek, Macarların yardımıyla Bulgar Türklerini, Peçenek Türklerinin desteğiyle Macarları imha etti. Aynı taktiği kullanarak 1091 Lebunion savaşında para karşılığında kendine bağladığı Kuman Türklerini Peçenek Türklerine karşı kullandı. Böylece kurulan Kuman-Peçenek federasyonu bozuldu. 1154 yılına kadar Kumanların bir kısmı Kosova, Yeni Pazar ve Bosna’ya yerleşirken, bir kısmı da kuzeye dönerek bugünkü Romanya, Avusturya, Macaristan ve Çekoslovakya topraklarına göç ettiler. Kosova’nın güneyindeki Gora bölgesinde bulunan Mlika köyüne yerleşenler Balkanların ilk ve en eski camiini inşa ederler. Cami kitabesinde “1090 yılında bu camiyi Ahmet Ağa inşa ederken, onarımı da 1128 yılında tamamlanmıştır” yazılıdır. Söz konusu kitabe İslam’ın buraya Osmanlıdan önce geldiğini bir daha kanıtlamaktadır. Ayrıca burada bir hususa daha değinmek önemlidir. Tüm bu süreçte Kuman ve Peçenekler Balkanlara kuzeyden inerken aralarında İslam’ı benimseyenler de vardır. Aralarında tesettürlü kadınlar olduğu gibi, yüzleri örtülü, yakışıklı, cesur ve savaşçı Kuman ve Peçenek Türkleri vardır. O yüzden Osmanlı orduları Balkanlara çıkarken, 1389 Kosova Muharebesinden önce diğer yerlerde olduğu gibi Gora’da da İslam’ı benimsemiş, dillerinde ve yaşam tarzlarında orta Asya’daki eski Türk kültürüne özgü özellikleri yitirmeyen insanları bulmuşlardır. Osmanlıların Balkanlarda hızlı bir şekilde ilerlemesinin önemli bir faktörü de burada buldukları ve onlara yardımcı olup yol gösteren, Osmanlı saflarına geçen Kumanlar, Pomak, Peçenekler; yada Balkanlar’da bugünkü adlarıyla Torbeşler, Goralılar ve Boşnaklar olmuştur.

Dilcilerin yaptığı incelemeler göre, Torbeş ve Goralıların dil kökenleri, Türk şivesi Katage’ye, Kuman Oksugite ve Arapça’ya dayanmaktadır. Bu etnik gurupların milli kıyafetleri terlik, üç kısımdan oluşan yelek (pleten, srmen ve şaren), entari, cübe, sitarka, çorap, duvak, skutaça, nogavica ve altın süslü beredir. Düğünler beş gün sürer. Düğün boyunca başta yağlı güreş olmak üzere çeşitli yarışmalar düzenlenir. Düğünün ilk iki günü bayanlara, son üç günü de beylere aittir. Düğünlerde genelde Osmanlı bayrağı kullanılırken; “Yancariça”, “Dur kız sana kına sürülecek”, “Ömer amca”, “Nebet-Bedir Aleyn Savaşı” gibi uzun Türküler yakılır. Tarih ve sürekli değişen yönetim, rejimler boyunca bura insanların isim ve soyadları da sürekli dolarak değiştirilmiştir. Örneğin: Osmanoviç Bayro – Bayroski Osman – Osmani Bayro. Pomak, Torbeş ile Goralıların dost, kardeş ve anavatan olarak benimsedikleri Türkiye ve Türklerle olan dayanışmasının en somut örneklerini son iki yüz yılda meydana gelen 1877-78 Rus Türk savaşlarına Türk taraftarı olarak katılımıyla; ardından da aynı desteği esirgemedikleri Çanakkale ile Plevne muharebesinde görmek mümkündür.

Türk KFOR’u tarafından savaştan sonra Gora’da onarılan Zli Potok köy yolu ile yaptırılan menfez açılışı sırasında Goralı çocukların söyledikleri Türkçe şarkı, yöreden Çanakkale savaşına katılan büyüklerine adanan ve hala yakılmakta olan türkülerden biriydi: “Türklerin gemisi kırmızı delikli / İçindeki askerler aslan yürekli; Düşmanların gemisi yeşil direkli /İçindeki askerler tavşan yürekli; Kaçma düşman kaçma tutuklanırsın/Çanakkale boğazında teslim olursun...”Geçenlerde Sırpların yoğun olarak yaşadığı Ştırpce Belediyesi Koordinatörlük Merkezi tarafından Gora yöresine gönderilip dağıtılan yardımlar arasında domuz etinin de yer alması Gora halkını huzursuz ederken, yöredeki kimi aydınların tepkisini toplamıştı. Goralılar, kendilerinin İslam dinine mensup oldukları bilindiği takdirde böyle bir faaliyeti çirkin ve saygısızca bir girişim olarak nitelendirdiler. Sırbistan Milli Eğitim Bakanlığının yöredeki öğretmenlere maaş vermeye devam etmesi ve İslam dinine mensup insanlara domuz eti içeren bu gibi yardım faaliyetlerin sürdürmesi Pan Slavizim hareketlerinin açık bir göstergesi olsa gerek.

Turchin Kelimesinin almamı nedir? Turchin kelimesi üzerine durmak gerekir.balkanlarda eski kayıtlarda Balkan müslümanlarına turchin denmesinden kaynaklı kayıt altına alınırken Turchin(müslüman) diye kayıt edilmişlerdir.Bundan kaynaklıda bir takım sözde araştırmacılar bakın kayıtlarda Turchin yazıyor diyerek açıkça söylemek gerekirse çamura yatıyorlar.

Bugün bile Kosovaya gidin sorun bir insana müslümanmısın diye oda size %90 ı Turchin olduğunu söyleyecektir.Ben bulunduğum sırada Makedon bir ailenin yanında misafir kaldım bana sordukları soru şuydu; ' Turchin li si?' ben anlamadan '' ne yasam pomak '' dedim :-) soruyu tekrar edince müslümanmısın diye sormak istediğini anladım.Bu veri benim için önemliydi.Çünkü halk arasında müslümanlara Turchin deniliyordu ve bunu milliyet olarak lanse eden sözde tarihçileri boşa çıkartıyordu.

Makedonyadaki Torbeş kavramına gelince uzun bir yazıyı hak eden bir durum fakat kısaca Makedonyada ilk islamiyeti yayan Bektaşi gezginleridir(bu konuda ayrıntılı yazımı daha sonra paylaşacağım) ve bunlar sırtlarındaki torbalarla köy köy sürekli gezip kendi dergahlarına insanlar toplarlarmış.Bundan dolayıda halk arasında torbalı geliyor diye anılır olmuş.Bunun akabinde islamiyete geçenlerede torbalıların köyü denmeye başlanmıştır.Günümüze 'Torbeş' olarak uzana gelmiştir bu kelimedir...Balkan araştırmacısı öğretim üyesi maria todarova bunu belgeleriyle ortaya koymuş zaten evet müslümanlara genel olarak turchin yada turkski diyorlarmış. bunuda kökenine bakmadan söylüyorlarmış.

"Türko-İslami" tanımı gerek Balkan Müslümanlarının bizzat kendileri, gerekse onları "düşman" olarak gören Balkan milliyetçileri tarafından benimsenen bir tanımdır. Bugün başta Sırplar olmak üzere diğer tüm Balkan milliyetçileri, Boşnakları, Arnavutları ya da Pomakları, yani etnik olarak Türk olmayan ve Türkçe konuşmayan Balkan Müslümanlarını "Türk" olarak tanımlarlar. Bunun nedeni ise, etnik kökenleri ne olursa olsun, Balkanlar'daki tüm Müslümanların, aralarında yaşadıkları Hıristiyan uluslardan ayrı bir "millet" olarak algılanmalarıdır. Bu "millet"in ismi ise, her ne kadar etnik bir Türklüğü ifade etmese de, "Türk Milleti"dir. Florida Üniversitesi'nden Balkan tarihçisi Maria Todorova bu durumu şöyle açıklıyor:Balkan milliyetçiliği Ortodoks Hıristiyanların birliğini parçalarken, öte yandan tek vücut ve değişmez bir Müslüman cemaati imajı üretmiştir ve bunu da "millet" kavramı bazında görmektedir. Bir başka deyişle, Balkanlar'daki Hıristiyan halklar kendi aralarında milliyetçilik kıstasına göre ayrımlar geliştirirken, öte yandan Müslümanlara, sanki bu insanlar tek bir milletmiş gibi davranmışlar ve bu yönde bir söylem geliştirmişlerdir. Bu Hıristiyan uygulamasının en açık örneği, Balkanlar'daki tüm Müslümanlara, etnik kökenlerine göre bir ayrım yapmadan, "Türk" denmesidir. Bu, bölgede hala çok yaygın olan bir kullanımdır.

Öte yandan, Balkan Müslümanlarının geneli de, milliyetçi söyleme adapte olmadıkları ve Balkanlar'daki ulus-devlet oluşumları tarafından dışlandıkları için, kendilerini ayrı bir "millet" sayan bir toplumsal bilinci bugüne kadar korumuşlardır.Todorova'nın da belirttiği gibi, Balkan Müslümanları için dini kimlikleri her zaman için etnik kimliklerinden çok daha öncelikli olmuştur. Bulgaristan'da durum böyledir; "Bulgar Müslümanları" olarak tanımlanabilecek olan Pomaklar kendilerini Bulgarlardan çok Türklere yakın hissederler. Bosna'daki durum daha da belirgindir; Sırplarla ya da Hırvatlarla tamamen aynı etnik kökene sahip olan ve aynı dili konuşan Boşnaklar, bu iki halkla hiçbir zaman bütünleşmemiş, kendilerini hep Osmanlı ekseninde görmüşlerdir.

Balkan uzmanı Eran Frankel, aynı durumun Makedonya içinde de geçerli olduğunu vurgular. Frankel'e göre, "Makedonyalı Müslümanlar hiçbir zaman Makedonyalılık adına İslam'ı geri plana atmış ya da reddetmiş değildirler. Aksine, çoğu kez kendi Slavlıklarını reddetmişler ve Slav-olmayan bir İslam kimliğini benimsemişlerdir."2 Yine Frankel'e göre Makedonya'daki Müslüman Arnavutlar ya da Çingeneler, kendilerine Slav kimliğini benimsemektense, "Türk" olarak tanımlanmayı tercih ederler.İşte bu nedenle de, Türkiye'nin Balkan yarımadasındaki "uzantısı" olan halklar, yalnızca birkaç milyonluk Balkan Türk'ü değil, nüfusları 10 milyonu bulan Balkan Müslümanlarıdır. Çoğu etnik olarak Türk olmayan ve Türkçe konuşmayan bu insanlar, kendilerini aynı dili konuştukları Sırplardan ya da Bulgarlardan çok, Türklere yakın hissetmektedirler. Çünkü bu insanlar herşeyden önce "Osmanlı"dırlar ve Türkiye de Osmanlı'nın yegane mirasçısıdır. Tarihçi Maria Todorova, bu konuda şöyle söyler:Türkiye'nin Balkanlar'daki etkisi oldukça komplekstir. Bu etki, öncelikle Balkanlar'daki Türkçe konuşan nüfusa yöneliktir. Bu nüfusun büyük bölümü Bulgaristan'da yaşar, kalan kısmı ise çok daha az sayılarda Yunanistan, Romanya ve eski Yugoslavya'dadır. Ancak Türkiye'nin etki alanı bununla sınırlı değildir. Aynı zamanda Slav diliyle konuşan Müslümanlar da Türkiye'nin etki alanı içindedirler.

Todorova, Türk-olmayan Balkan Müslümanlarının kendilerini Türklükle özdeşleştirme eğilimlerine gösterge olarak ilginç bir noktanın daha altını çizer: 20. yüzyıl boyunca Balkanlar'dan Türkiye'ye göç eden Slav Müslümanlar (Arnavutlar dahil), Türk kimliğini benimseyerek Türk toplumu içinde asimile olmuşlardır. Bu durum, Todorova'ya göre, "Osmanlı mirasının Türk etkisine dönüşmesinin açık bir örneğidir."Dolayısıyla Türkiye'ye düşen, Balkanlar'daki etnik ve dini mozaiği iyi analiz etmek ve bu mozaik içinde, kendi tarihsel kimliğine uygun bir strateji belirlemektir. Bunu yaparken etnik, dini ve kültürel değerlerin dünya siyasetinde her geçen gün daha fazla önem kazandığını, dünyanın giderek daha artan bir biçimde medeniyetler arasındaki ilişkilerle tanımlanacağını da hatırlamak gerekmektedir. Dahası, Balkanlar, etnik, din ve kültür gibi kavramların en etkili olduğu bölgelerin başında gelmektedir.Onu bunu anlamam Yesam Pomak eytako to goranski Gora pomakçada yukarı yüksekte demek balkan tulumba bu insanların kültürüdür.(ninem derdi)bizimle dil kültür olarakı aynılar ve bu insanların kendilerini Türk olarak kabul etmelerinde hiç bir sakınca yoktur Türklerden gördükleri hoş görüyü Balkanlarda Sırptan mı yoksa Bulgardan mı gördüler biraz daha genel düşünün bizim için dilimiz tabi önemli yalnız dinimiz daha önemli dahil agam diyordu sırp için müslümanmı tamam isterse kardeşi olsun hemen roketi atar diyordu Bulgarlar tarihteki en lanet edilmiş milletlerdendir Herhalde biz kendimize bakalım bize kucak açılmış bu ülkenin menfaatlerini düşünelim ırkdaşlığı boş verelim yaşasın Türkiye ben Slav kökenliyim diyorum kimse tepki vermiyor neden versin ama bizi kullanmak isteyen bazı çevreler olabilir var demiyorum dikkat edilmesi gerekir bizi kendilerinden farklı görmeyen bu güzel ülkenin güzel insanları ile kanımızın son damlasına kadar ben varım eminim sizde VARSINIZ bırakın Goralılar Türküm desin onlar bu kelimeyi Türklükle Müslümanlığın aynı sayıldığı için kullanıyorlardır he bu kimseyi de rahatsız etmesin

BU İNSANLAR KENDİ ARALARINDA GORALIYIM DİYOR YALNIZ HİRİSTİYANLAR SORDUĞUNDA TURSKİ DİYOR ÇÜNKÜ BALKANLARDAKİ HİRİSTİYANLAR MÜSLÜMANLARA GENEL OLARAK TÜRSKİ DİYORDA ONDAN GORANLARDA MÜSLÜMAN OLDUKLARINI BELLİ ETMEK İÇİN KULLANIYORLAR

2 yorum:

  1. Çok güzel yazmışsın Orhan hocam çok sağol iyiki varsın.Serkan TAŞ

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel yazmışsın Orhan hocam çok sağol iyiki varsın.Serkan TAŞ

    YanıtlaSil