4 Nisan 2012 Çarşamba

12 EYLÜL AYNEN YAZIDIR

CUMHURİYET GAZETESİ - 12 EYLÜL 2000

DÜNYADA BUGÜN - ALİ SİRMEN
12 Eylül
20 yıl önce, 12 Eylül sabahı Türkiye bir kez daha darbeyle uyandı.
Kimse şaşırmamıştı.
12 Mart 1971'den 12 Eylül 1980'e kadar nefes nefese geçen 19.5 yıl boyunca Türkiye ne siyasi istikrarı yakalayabilmişti, ne toplumsal barışı, ne de ekonomik dengeyi.
Siyasi iradenin aczinin doğurduğu boşluğu birilerinin dolduracağı kesindi ve nitekim öyle oldu da.
Türk Silahlı Kuvvetleri adına hareket ettiklerini söyleyen 12 Eylül'cüleri, darbeyi yaptıkları için kınayıp eleştirmek abes olur.
Unutmamak gerekir ki, 12 Eylül'ün tek sorumlusu onlar değillerdi. Darbedeki sivil sorumluluk da, en iyimser deyişle en az askeri sorumluluk kadardı.
11 Eylül koşullarının, 12 Eylül sonuçlarını doğurması, 12 Eylül'ün 11 Eylül'ü izlemesi kadar doğaldır.
Ama iktidara el koyanlar, özellikle liderleri bilinçli olmasa ve kulağına fısıldananları yerine getirmiş olsa da, ülke içinde cumhuriyet tarihinin en büyük yıkımlarından birine yol açtılar.
****
12 Eylül'ü yapanların kişiliklerinde, vatan hainliğini, demokrasi düşmanlığını, işkenceci sadistliğini aramak, tıpkı onların yaptığı gibi doğru tanılara varmamızı engelleyip bizi yanlışın çıkmazlarına yöneltir.
Onlar her yerde düşman ve hain arayarak yola çıkarken yanlış bir tanıdan hareket ediyor, Türkiye'nin asıl sorunlarını göremiyor ve politik ekolojik dengeyi altüst ederek, sosyal yapıya büyük bir darbe indiriyor, aynı zamanda gerçek tehlikenin karşısındaki bütün rakipleri saf dışı bırakarak, ona arka çıkarak daha da büyümesine neden oluyorlardı.
Ama içlerinden, sonra büyükelçi olan birini hariç tutarsanız, o gün iktidarın dizginlerini ellerine almış bulunan kadronun çapı bütün bunları bilinçli olarak yapmalarına elverecek düzeyde değildi.
12 Eylül'ün lideri Kenan Evren , toplumu içinde bulunduğundan daha beter çıkmazlara yöneltecek, büyük değişimlerin bilinçli faili olacak yapıda bir kişi değildi.
Emeği düşman gören, Türkiye'yi mevhum bir komünizm tehlikesinden kurtarmakta olduğunu sanan, kahvede iki dübeş ile bir düşeş arasında, televizyona göz atıp bilmediği konularda, ''Bunları asmayalım da besleyelim mi'' türünden fikirler beyan eden kerizlerle, aynı dili kullanmayı bilen Evren müthiş bir kerizmatik güç kazanıyordu.
O kerizmayı karizmayla karıştırıyor, kerizmanın kendisini sürüklediği yöne toplumu da götürüyordu.
Yoksa öyle kötü bir adam değildi Evren.
***
Türkiye'deki gerçek irtica tehlikesini görememiş olan Evren ve kadrosu, aydınlarla, üniversitelerle, basınla, siyasal partilerle, sendikalarla ters düştükçe, irticanın kucağına doğru savrulmaktaydı.
Evren ve kadrosunun yaptıklarını, Necmettin Erbakan rüyasında görmeye bile cüret edemezdi o zamanlar.
Türkiye'de Evren'den başka kimse, asıl amacı şeriatı yaymak olan Rabıta örgütüne, devletin yabancı ülkelerdeki din görevlilerinin maaşını ödettirme sorumluluğu altına böylesine korkusuzca giremezdi.
Uğur Mumcu 'nun çok önceden gözler önüne serdiği, ''tarikat-ticaret-siyaset'' üçgenini kavramamış olan 12 Eylül'cüler, Türkiye'nin bugün yaşadığı en büyük tehlikenin beslenmesine büyük katkıda bulundular.
Ne gariptir ki, onlara en büyük tepki içinden çıktıkları ocaktan geldi.
Gerçekten ardında halk desteği ve kamuoyunun haklı kaygısı bulunun 28 Şubat, aslında 12 Eylül'ün doğurduğu sonuçlara karşı geliştirilmiş bir süreç değil midir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder