SEVDİĞİM İLK
ADAM..BABAM
Buralar soğuk,buralar serseri, buralar başıboş ve çirkin..
Kaybetmiş,yıkılmış,muhtaç insanlarla dolu her köşe başı. Baktığım her yüzde hüzün, her gülüş sahte, öylesine….
Minicik çocukların çıplak ayakları, akmaya hazır gözyaşları..titrek elleri..ve kirli yüzleri..
Canım acıyor baba…) Senin üstüme titreyişlerin geliyor aklıma..Vefan geliyor baba..)
Sıcacık sevgin…emeğin..o hiç bitmeyen emeğin…Bazen uzun uzun o çocukları düşünürüm baba. Onların ailelerini, yalnızlıklarını ve kimsesizliklerini..Onları o çocuk yüreğiyle, keskin gecelerin tehlikeli sokaklarına bırakan babaları.. o babaların yüreksizliğini, vicdansızlığını, zavallılığını düşünürüm..Düşündükçe içinden çıkamam, içim acır baba…)
Bakarken onlara buğulanır gözlerim. Buğulu gözlerimden tanırlar beni..onlara bakışlarımdan..Ve hiçbir şey söylemeden uzatırlar mendillerini, bir mendil alırım titrek ellerinden..gözlerim dolar tozlu saçlarını okşarken..yavaş yavaş yürürüm sonra, kendi bedenime ağırlaşırım, o masum yüzlere ağlarım baba..O mendille silerim gözyaşlarımı..Gökyüzüne kaldırıp başımı,binlerce kez şükrederim Allah’a, ve bir değil bin melek dilerim Allah’tan onlara..)
Bu şehir beni yaralıyor baba..bu şehir acıtıyor içimi..
Nasıl büyüttün beni..? Hasta olduğum zamanlarda ne çok korktu o yüreğin kimbilir…Nasıl canın acıdı her gözyaşımda…!! Ah! Baba…Bir özlem ki en derinden üşütüyor beni..Ne zormuş evimden,takıp kanatlarımı uçarken geride bıraktıklarımı özlemek..Ne zormuş, baba evine çok uzaklardan hasretle bakmak..
Şimdi sana bir kez daha teşekkür ederim sevgili babam..
Bana hayatı anlatıp, zamanı geldiğinde kanatlarımı takarken yardımcı olduğun için,
Bana her daim güvenip,cesaretle büyüttüğün için,
Hayatımdaki seçimlerimi tek başıma yapmama izin verdiğin için,
Her zaman arkamda,sırtımı yasladığım güçlü bir çınar olduğun için,
Her kötü anımda omzumda elini hissettiğim için,
Her çöküşümde dizlerimin üstüne,sevgiyle elimden tutup kaldırdığın için,
Bana sağlam bir kişilik kazandırdığın için, HERŞEY İÇİN…
En önemlisi,
Beni sokaklarda büyütecek kadar vicdansız olmadığın için,
TEŞEKKÜR EDERİM BABAM…
SEN Kİ; HAYATIMDA İLK TANIDIĞIM VE EN DERİN SEVGİYLE BAĞLANDIĞIM ADAM…
BABAM…İYİ Kİ VARSIN…VARLIĞIN DAİM OLSUN…
Sevgilerimle..
KÜÇÜĞÜN…
Kaybetmiş,yıkılmış,muhtaç insanlarla dolu her köşe başı. Baktığım her yüzde hüzün, her gülüş sahte, öylesine….
Minicik çocukların çıplak ayakları, akmaya hazır gözyaşları..titrek elleri..ve kirli yüzleri..
Canım acıyor baba…) Senin üstüme titreyişlerin geliyor aklıma..Vefan geliyor baba..)
Sıcacık sevgin…emeğin..o hiç bitmeyen emeğin…Bazen uzun uzun o çocukları düşünürüm baba. Onların ailelerini, yalnızlıklarını ve kimsesizliklerini..Onları o çocuk yüreğiyle, keskin gecelerin tehlikeli sokaklarına bırakan babaları.. o babaların yüreksizliğini, vicdansızlığını, zavallılığını düşünürüm..Düşündükçe içinden çıkamam, içim acır baba…)
Bakarken onlara buğulanır gözlerim. Buğulu gözlerimden tanırlar beni..onlara bakışlarımdan..Ve hiçbir şey söylemeden uzatırlar mendillerini, bir mendil alırım titrek ellerinden..gözlerim dolar tozlu saçlarını okşarken..yavaş yavaş yürürüm sonra, kendi bedenime ağırlaşırım, o masum yüzlere ağlarım baba..O mendille silerim gözyaşlarımı..Gökyüzüne kaldırıp başımı,binlerce kez şükrederim Allah’a, ve bir değil bin melek dilerim Allah’tan onlara..)
Bu şehir beni yaralıyor baba..bu şehir acıtıyor içimi..
Nasıl büyüttün beni..? Hasta olduğum zamanlarda ne çok korktu o yüreğin kimbilir…Nasıl canın acıdı her gözyaşımda…!! Ah! Baba…Bir özlem ki en derinden üşütüyor beni..Ne zormuş evimden,takıp kanatlarımı uçarken geride bıraktıklarımı özlemek..Ne zormuş, baba evine çok uzaklardan hasretle bakmak..
Şimdi sana bir kez daha teşekkür ederim sevgili babam..
Bana hayatı anlatıp, zamanı geldiğinde kanatlarımı takarken yardımcı olduğun için,
Bana her daim güvenip,cesaretle büyüttüğün için,
Hayatımdaki seçimlerimi tek başıma yapmama izin verdiğin için,
Her zaman arkamda,sırtımı yasladığım güçlü bir çınar olduğun için,
Her kötü anımda omzumda elini hissettiğim için,
Her çöküşümde dizlerimin üstüne,sevgiyle elimden tutup kaldırdığın için,
Bana sağlam bir kişilik kazandırdığın için, HERŞEY İÇİN…
En önemlisi,
Beni sokaklarda büyütecek kadar vicdansız olmadığın için,
TEŞEKKÜR EDERİM BABAM…
SEN Kİ; HAYATIMDA İLK TANIDIĞIM VE EN DERİN SEVGİYLE BAĞLANDIĞIM ADAM…
BABAM…İYİ Kİ VARSIN…VARLIĞIN DAİM OLSUN…
Sevgilerimle..
KÜÇÜĞÜN…
Bir efsanedir onlar Çocukları için
bambaşkadır "Baba"kelimesinin anlamı. Düştüğünde
Anne diye bağıran çocuk arkasından babasının koşup geleceğini ve onu yerden kaldıracağını bilir daima. Ona duyduğu güvenle adım atar çok zaman. Bilir ki başı sıkıştığında babası arka çıkacaktır ona.
Anne her zaman baş tacımız baba ise gönül yoldaşımızdır. Annemiz duygusallığımız babamız mantığımızdır. Özellikle kız çocukları için baba kelimesinde çok özel anlamlar saklıdır. Bir kızın sevdiği ilk adamdır ve bundan sonra tanıyacağı tüm erkekleri babalarının özellikleriyle karşılaştıracaktır.
Sevginin anlamı bu gün. Babalarımızın günü "Bıyıkları henüz yeni terleyen ya da baba olmanın heyecanını çoktan yaşamış içimizin gülen yüzleri babalarımızın günü. Onlarla olmanın tadını çıkarabileceğimiz güzel bir gün avantajı belki de."
Doğumumuzu heyecanla bekleyen, dünyaya gelişimizle birlikte büyük sorumluluklar yüklenen ve bu durumdan hiçbir zaman şikâyet etmeyen; aksine bütün çabalarını severek yerine getiren "anımız babalarımızın" günü kutlu olsun. Bizim için yaptığı tüm fedakârlıklarda tek istekleri bizim mutluluğumuz, bir tek gülüşümüz, hayata karşı zaferlerimiz hiç kuşkusuz.
Hayatta bizi en çok seven iki kişiden biri, babalarımızın gözyaşları çok nadir akar. Kızını gelin eden ya da oğlunu askere uğurlayan babanın gözlerinde gördüğümüz ıslaklık bizi de duygusal yapar. Arkamızda vara yoğa ağlayan annelerimizden çok babalarımızın titrek elleri, konuşan bakışları, nemli gözleri kalır ardımızda. Daha çok içleniriz ağlayan bir baba gördüğümüzde.
Ve bir baba daima en uzağa bakar. Dalar gider çoğu zaman. Neyi düşündüğünü sorduğumuzda susar. Ya tahmin etmemizi bekler ya da zamanla onu anlamamızı. Hep bir sorumluluğu vardır bizim üzerimizde. Kaç ayrı çocuk, o kadar sayıda omuzlara biriken ağırlık. Bu ağırlık sayesinde bir neşelendiği olur bir hüzünlendiği.
Her zaman bizi saran sevgisi vardır üzerimizde, bizi koruyan, kollayan. Ne yapsak bizi bırakmayacağının güveni içimize dolan. Bazen en iyi arkadaşımız bazen kalp kırıklarımız. Ama her koşulda kalp atışlarımız. Güçlü, kararlı, sert bakışlı, koruyucu, güvenilir tanıdığımız ilk adam. Dünyaya geliş sebebimiz olduğunuz için binlerce kez teşekkürler.
Anne diye bağıran çocuk arkasından babasının koşup geleceğini ve onu yerden kaldıracağını bilir daima. Ona duyduğu güvenle adım atar çok zaman. Bilir ki başı sıkıştığında babası arka çıkacaktır ona.
Anne her zaman baş tacımız baba ise gönül yoldaşımızdır. Annemiz duygusallığımız babamız mantığımızdır. Özellikle kız çocukları için baba kelimesinde çok özel anlamlar saklıdır. Bir kızın sevdiği ilk adamdır ve bundan sonra tanıyacağı tüm erkekleri babalarının özellikleriyle karşılaştıracaktır.
Sevginin anlamı bu gün. Babalarımızın günü "Bıyıkları henüz yeni terleyen ya da baba olmanın heyecanını çoktan yaşamış içimizin gülen yüzleri babalarımızın günü. Onlarla olmanın tadını çıkarabileceğimiz güzel bir gün avantajı belki de."
Doğumumuzu heyecanla bekleyen, dünyaya gelişimizle birlikte büyük sorumluluklar yüklenen ve bu durumdan hiçbir zaman şikâyet etmeyen; aksine bütün çabalarını severek yerine getiren "anımız babalarımızın" günü kutlu olsun. Bizim için yaptığı tüm fedakârlıklarda tek istekleri bizim mutluluğumuz, bir tek gülüşümüz, hayata karşı zaferlerimiz hiç kuşkusuz.
Hayatta bizi en çok seven iki kişiden biri, babalarımızın gözyaşları çok nadir akar. Kızını gelin eden ya da oğlunu askere uğurlayan babanın gözlerinde gördüğümüz ıslaklık bizi de duygusal yapar. Arkamızda vara yoğa ağlayan annelerimizden çok babalarımızın titrek elleri, konuşan bakışları, nemli gözleri kalır ardımızda. Daha çok içleniriz ağlayan bir baba gördüğümüzde.
Ve bir baba daima en uzağa bakar. Dalar gider çoğu zaman. Neyi düşündüğünü sorduğumuzda susar. Ya tahmin etmemizi bekler ya da zamanla onu anlamamızı. Hep bir sorumluluğu vardır bizim üzerimizde. Kaç ayrı çocuk, o kadar sayıda omuzlara biriken ağırlık. Bu ağırlık sayesinde bir neşelendiği olur bir hüzünlendiği.
Her zaman bizi saran sevgisi vardır üzerimizde, bizi koruyan, kollayan. Ne yapsak bizi bırakmayacağının güveni içimize dolan. Bazen en iyi arkadaşımız bazen kalp kırıklarımız. Ama her koşulda kalp atışlarımız. Güçlü, kararlı, sert bakışlı, koruyucu, güvenilir tanıdığımız ilk adam. Dünyaya geliş sebebimiz olduğunuz için binlerce kez teşekkürler.
BABA OLMAK HAKKINDA
her erkek bir iş sahibi olabilir..! Az-çok demeden, evini
geçindirebilecek kadar para kazanabilir. Arkadaşları olabilir… kendisine
güvenen… kendisinin de onlara
güvendiği…Sözü sohbeti keyifli
olabilir. Meslek hayatında da başarılı…
Akşama kadar birçok kişinin sıkıntısıyla uğraşabilir. İki lokma ekmek
götürebilmek için evine, kendisini çok yorabilir…
Sosyal ortamlarda, sosyal aktivitelerde bol bol faaliyet yapabilir…
Sevdiği takımın hiçbir maçını kaçırmayabilir… alınan yenilgiler için günlerce kafa yorabilir…
Evlatlarının geleceği için türlü yatırımlar yapabilir…
Her erkek bunların tümünü yapabilir……ama her erkek “Baba” olamaz ki…!
Çünkü tüm bu saydıklarım erkekleri “BABA” yapmaz ki…!…
Küçük bir erkek çocuğundan gelmiş geçen gün bir soru… Diyor ki mailinde “Mehtap Ablacım… ben sizi hergün izliyorum… siz küçükken sizin babanız da benim babam gibi eve az mı geliyordu…?”
Düşündüm… babamı düşündüm… kendimi düşündüm… bu minik kalbin parmaklarından dökülen satırları düşündüm.
Ne olabilirdi dokuz yaşında bir erkek çocuğuna bunu söyleten? Babasına hasret, ama bir o kadar da babasıyla bir olmak istemesini, yaşamın kaygan zemininde harekete geçiren…
Baba olmak, tüm koşuşturmaların arasında da elindeki kendisine emanet edilmiş minik kalplere, babalığın nasıl bir şey olduğunu yaşatabilecek ve onları hayata güvenle hazırlayabilecek kadar donanımlı olabilmeyi başarmaktır.
Çocuklar için baba, bilinçaltı süreçleri açısından ve terapötik bir dille söylemem gerekirse “KAHRAMAN”dır.
Baba yanımızdaysa, korkmayız…
Baba yanımızdaysa güvendeyiz…
Peki ya baba yanımızda değilse…?
Babanın olmadığı yerlerde anneler devreye giriyor sevgili beyler…!
“Canım yabancı değil ya… o da annesi… benim yerime ilgilensin…” diyerek kendinizi kurtaramazsınız. Çünkü annenin karşıladığı duygusal beslemeyle, babanın karşıladığı duygusal beslemeler son derece farklı.
Baba, “özgüven, güç, kuvvet, yaşam karşısında güçlü olma” duygularını beslerken; anneler “merhamet, vicdan” duygularının oluşmasına neden oluyor.
Babanın duygusal ilişki kurmadığı, konuşmadığı, sohbet etmediği, evladıyla yakın ve sıcak iletişim kurmadığı durumlarda, babayla yeterince muhatap olamayan çocuklarda, anneden gelen duygular ağır basmaya başlar.
Size garip gelebilir ama hiç dikkat ettiniz mi? Önceden sokakta kavga eden çocuklar, birbirlerini tehdit ederken: “Seni babama söylüyceemmmm…” derlerdi.
Son dönemlerde bu sözün yerini ne aldı…? Evet bildiniz…
“Seni anneme söylüyycemmm…”
Erkek çocuğun, baba figürüyle yeterince muhatap olmamasından dolayı, yani özdeşim kuracağı, benzemeye çalışacağı bir yakın baba ilişkisi olmamasından dolayı, anneyi “benzeme nesnesi” olarak kullanmaya başlaması anlamına gelir.
Dikkat ediyor musunuz? Son on yıldır duygusal, her şeye ağlayan, olaylar karşısında aşırı duygusal tepkiler veren delikanlıların sayısında çoğalma oldu. Üniversite öğrencisi genç erkekler, kendilerini “ben çok duygusalım” diye tanımlamaya başladı. Halbuki bu özellik, aynı yaştaki kız çocuklarına özgü bir tavırdır. Herhangi bir zorluk olduğunda genel beklenti kızların üzülüp ağlaması; erkeklerin de ağlayan insanları teselli etmesidir. Ya da olaya daha sağduyulu, daha akılcı bir çerçeveden bakmasıdır.
Ne oldu da işler bu noktaya dayandı?
Çok basit… babalar, “baba” olamadılar…
Babalar, erkek evlatlarına ve kız evlatlarına yeterince yakın davranmadılar.
Babalar, para kazanmanın, onların fiziksel ihtiyaçlarını doyurmanın asli görevleri olduğu duygusunu üzerlerinden atamadılar.
Babalar, çocuklarının, kendileri için kazanacakları paradan daha çok, baba ilişkisine, babanın sarılıp öpmesine, babayla oturup uzun sohbetler yapılmasına ihtiyaç duyduklarını bir türlü göremediler.
Özetle söyleyeyim…
Duygusal ilişki kurup, besleme yapmadığınız kızlarınız, olmadık adamlarla evlenmeye kalkıyorlar. Çünkü kendilerine en yakın olan erkekle yeterince duygusal bir doyum gerçekleşmediği için, saçının telini bile vermeyeceğiniz tür adamlarla ilişki yaşamaya kalkıyorlar.
Oğullarınıza gelince… oğullarınız… oğullarınız erkek gibi davranmayı öğrenemiyorlar. Sürekli kadınlarla muhatap olmaktan, kadınların gittikleri çay poğaça toplantılarına katılmaktan, kadınların sohbetlerini dinlemekten, kadınların tepkilerini izlemekten, kadınlar gibi düşünüp, kadınlar gibi
davranmaya başlıyorlar.
Onlara “öğretebilecek baba”ları varsa tabii…
Sosyal ortamlarda, sosyal aktivitelerde bol bol faaliyet yapabilir…
Sevdiği takımın hiçbir maçını kaçırmayabilir… alınan yenilgiler için günlerce kafa yorabilir…
Evlatlarının geleceği için türlü yatırımlar yapabilir…
Her erkek bunların tümünü yapabilir……ama her erkek “Baba” olamaz ki…!
Çünkü tüm bu saydıklarım erkekleri “BABA” yapmaz ki…!…
Küçük bir erkek çocuğundan gelmiş geçen gün bir soru… Diyor ki mailinde “Mehtap Ablacım… ben sizi hergün izliyorum… siz küçükken sizin babanız da benim babam gibi eve az mı geliyordu…?”
Düşündüm… babamı düşündüm… kendimi düşündüm… bu minik kalbin parmaklarından dökülen satırları düşündüm.
Ne olabilirdi dokuz yaşında bir erkek çocuğuna bunu söyleten? Babasına hasret, ama bir o kadar da babasıyla bir olmak istemesini, yaşamın kaygan zemininde harekete geçiren…
Baba olmak, tüm koşuşturmaların arasında da elindeki kendisine emanet edilmiş minik kalplere, babalığın nasıl bir şey olduğunu yaşatabilecek ve onları hayata güvenle hazırlayabilecek kadar donanımlı olabilmeyi başarmaktır.
Çocuklar için baba, bilinçaltı süreçleri açısından ve terapötik bir dille söylemem gerekirse “KAHRAMAN”dır.
Baba yanımızdaysa, korkmayız…
Baba yanımızdaysa güvendeyiz…
Peki ya baba yanımızda değilse…?
Babanın olmadığı yerlerde anneler devreye giriyor sevgili beyler…!
“Canım yabancı değil ya… o da annesi… benim yerime ilgilensin…” diyerek kendinizi kurtaramazsınız. Çünkü annenin karşıladığı duygusal beslemeyle, babanın karşıladığı duygusal beslemeler son derece farklı.
Baba, “özgüven, güç, kuvvet, yaşam karşısında güçlü olma” duygularını beslerken; anneler “merhamet, vicdan” duygularının oluşmasına neden oluyor.
Babanın duygusal ilişki kurmadığı, konuşmadığı, sohbet etmediği, evladıyla yakın ve sıcak iletişim kurmadığı durumlarda, babayla yeterince muhatap olamayan çocuklarda, anneden gelen duygular ağır basmaya başlar.
Size garip gelebilir ama hiç dikkat ettiniz mi? Önceden sokakta kavga eden çocuklar, birbirlerini tehdit ederken: “Seni babama söylüyceemmmm…” derlerdi.
Son dönemlerde bu sözün yerini ne aldı…? Evet bildiniz…
“Seni anneme söylüyycemmm…”
Erkek çocuğun, baba figürüyle yeterince muhatap olmamasından dolayı, yani özdeşim kuracağı, benzemeye çalışacağı bir yakın baba ilişkisi olmamasından dolayı, anneyi “benzeme nesnesi” olarak kullanmaya başlaması anlamına gelir.
Dikkat ediyor musunuz? Son on yıldır duygusal, her şeye ağlayan, olaylar karşısında aşırı duygusal tepkiler veren delikanlıların sayısında çoğalma oldu. Üniversite öğrencisi genç erkekler, kendilerini “ben çok duygusalım” diye tanımlamaya başladı. Halbuki bu özellik, aynı yaştaki kız çocuklarına özgü bir tavırdır. Herhangi bir zorluk olduğunda genel beklenti kızların üzülüp ağlaması; erkeklerin de ağlayan insanları teselli etmesidir. Ya da olaya daha sağduyulu, daha akılcı bir çerçeveden bakmasıdır.
Ne oldu da işler bu noktaya dayandı?
Çok basit… babalar, “baba” olamadılar…
Babalar, erkek evlatlarına ve kız evlatlarına yeterince yakın davranmadılar.
Babalar, para kazanmanın, onların fiziksel ihtiyaçlarını doyurmanın asli görevleri olduğu duygusunu üzerlerinden atamadılar.
Babalar, çocuklarının, kendileri için kazanacakları paradan daha çok, baba ilişkisine, babanın sarılıp öpmesine, babayla oturup uzun sohbetler yapılmasına ihtiyaç duyduklarını bir türlü göremediler.
Özetle söyleyeyim…
Duygusal ilişki kurup, besleme yapmadığınız kızlarınız, olmadık adamlarla evlenmeye kalkıyorlar. Çünkü kendilerine en yakın olan erkekle yeterince duygusal bir doyum gerçekleşmediği için, saçının telini bile vermeyeceğiniz tür adamlarla ilişki yaşamaya kalkıyorlar.
Oğullarınıza gelince… oğullarınız… oğullarınız erkek gibi davranmayı öğrenemiyorlar. Sürekli kadınlarla muhatap olmaktan, kadınların gittikleri çay poğaça toplantılarına katılmaktan, kadınların sohbetlerini dinlemekten, kadınların tepkilerini izlemekten, kadınlar gibi düşünüp, kadınlar gibi
davranmaya başlıyorlar.
Onlara “öğretebilecek baba”ları varsa tabii…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder