Gerçek
Din Hangisidir?
İnsanoğlu kendini bildi bileli sormuştur?
Yada merak etmiştir.“Ben nereden geliyorum, nereye gideceğim? Hayatımın anlamı
ve amacı nedir? Ölümün mahiyeti nedir? Öldükten sonra bir yaşamın varlığı kesin
mi? Cennet ve cehennem var mı? Hayatın kaynağı nedir? Evreni yaratan üstün
Yaratıcı nerededir? Bu yüce Yaratıcı bizden tam olarak ne ister? İyi, kötü,
doğru, yanlış nelerdir? Bunları nereden öğrenebilirim?" Bu gibi soruların
cevaplarını insanlar çağlar boyu aramışlar, bunlar hakkında düşünmüş ve
tartışmışlardır. Oysa bu sorulara her dönemde en doğru cevabı filozoflar değil,
Allah katından indirilmiş "gerçek din" vermiştir.
Yeryüzünden bugüne kadar insanlar
tarafından ortaya atılmış pek çok din gelip geçmiştir. Şintoizm, Budizm, Şamanizm, Paganizm bunlardan bazılarıdır. Fakat
bunların hiçbiri Allah tarafından indirilmemiş, bu bakımdan da bir felsefe ya
da düşünce akımı olma niteliğini aşamamışlardır. Bir kısmı da sembolik ve
kültürel anlamı olmak dışında hiçbir sosyal ya da kişisel sorunu çözme
özelliğine sahip olamamışlardır. Bu dinleri ortaya atan kişiler de az önce
sorduğumuz sorulara cevaplar aramışlar, kendilerince yanıtlar bulmuşlar, fakat
bunların hiçbiri kesin ve köklü bir çözüm sağlayamamıştır.
Ancak bir de bunlarla aynı sınıfa
koyamayacağımız "Hak dinler" vardır. Hak dinleri diğerlerinden (batıl
dinlerden) ayıran en önemli fark ilahi kaynaklı olmalarıdır. Allah hak dinin
insanlar tarafından uydurulmuş diğer dinlerden, felsefi ya da sosyolojik
sistemlerden üstünlüğünü şöyle bildirmektedir: “Ki O, elçilerini
hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi.
Şahid olarak Allah yeter.” (Fetih Suresi, 28) “Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen
O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır;
müşrikler hoş görmese bile.” (Saf Suresi, 9)
İlahi kaynaklı dinlerden bugün mensubu
bulunanlar Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam'dır. Başlangıçta her üçü de Allah
katından indirilmiş, fakat Hıristiyanlık ve Musevilik bu dinleri tebliğ eden
peygamberlerin (Hz. Musa, Hz. İsa) ölümlerinin ardından bozulmaya
uğramışlardır. Hıristiyanlık ve Musevilikteki bozulma, ilk olarak bu dinlerin
kitaplarında, yani İncil ve Tevrat'ta yaşanmış, bu ilahi kitaplara eklemeler ve
çıkarmalar yapılmış, bunlar sayısız tahrifata uğratılmış, sonuçta birbirinden
farklı birçok İncil ve Tevratlar ortaya çıkmıştır. Bu ilahi kitapların
orijinalleri ise zamanla kaybolmuş ve unutulmuşlardır. Dolayısıyla bu dinlerin
mensupları da Allah'ın başlangıçta gönderdiği ilahi dinden uzaklaşmış, din
adamlarının, hahamların, rahiplerin sonradan uydurdukları çarpık bir din
anlayışı üzerine inanç ve ibadetlerini, yaşam tarzlarını kurmuşlardır. Bugün de
bu inanç ve anlayışlarını devam ettirmektedirler. Fakat tabi oldukları bu
bozulmuş dinler, buraya kadar saydığımız sorunları çözmekten, yukarıda
bazılarını belirttiğimiz soruları yanıtlamaktan çok uzak kalmışlardır.
Bu dinlerin bozulmasının ardından Allah
kıyamete kadar geçerli olacak en son ilahi kitap Kuran'ı göndermiş ve onu her
türlü bozulmadan, tahrifattan koruyacağını bildirmiştir: “Hiç şüphesiz,
zikri (Kuran'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (Hicr
Suresi, 9)Kuran, Allah'ın koruması ile 14 asırdan
beri hiçbir bozulmaya uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kuran'ın ilk yazılı
nüshalarıyla bugün elimizde bulunan hali arasında hiçbir fark olmayışı, tek bir
harfinin bile değişmemiş olması, dünyanın dört bir yanındaki okunmakta olan
Kuran'ların hepsinin birbirinin aynısı olması, bu son ilahi kitabın Allah
tarafından özel olarak korunmakta olduğunun en somut delilidir. Allah daha önce
de çeşitli dönemlerde katından bir elçi göndererek, bazen de kitap indirerek
mesajlarını insanlara iletmiştir. İlk insan olan Hz. Adem de, Allah tarafından
elçi olarak yeryüzüne gönderilmiştir. Diğer bir deyişle ilk insanla birlikte
insanlar Allah'ın varlığından haberdar olmuşlardır. Bundan sonra da Allah
yeryüzüne pek çok elçi göndermiş, kitaplar indirmiştir. Bu gerçek Kuran'da
şöyle haber verilir: “İnsanlar tek bir ümmetti, Allah müjdeciler ve
uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların
anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak
kitaplar indirdi...” (Bakara Suresi, 213)
Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi Allah
dinini insanlara, kitapları ve elçileri aracılığıyla bildirir. Elçiler
insanları bir yandan hesap günü ve sonsuz cehennem azabıyla uyarıp
korkuturlarken, diğer yandan da sonsuz cennet hayatıyla müjdelerler. İnsanı
yaratan Allah, hiç kuşkusuz onun dünyada nasıl bir düzende, ortamda rahat
edeceğini de en iyi bilendir. Bu nedenle kullarından istediği yaşam tarzı ve
ahlak modeli aslında onların hem dünyada yaşamlarını en güzel biçimde
sürmelerini sağlar, hem de ahiretlerini kazanmalarına vesile olur. Kısaca din,
gerek sosyal gerekse kişisel olarak insanların en ideal yapıya kavuşmaları için
Allah tarafından rahmet olarak gönderilmiş bir sistemdir. Hak dinler,
gönderildikleri dönemlerin ortam ve şartlarına göre farklı hükümler içermiş
olsalar da, temelde aynı inanç ve ahlaki modeli insanlara sunmuşlardır. Hepsi,
Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, insanın ve tüm varlıkların yaratılış
amaçları, Allah'a nasıl kul olmak gerektiği, Allah'ın beğendiği ideal tavır,
davranış ve yaşam biçiminin nasıl olması gerektiği, iyi, kötü, doğru, yanlış
kavramlarının neler oldukları, insanın dünyadaki yaşamını nasıl düzenlemesi,
sonsuz yaşamı için neler yapması gerektiği ve bunlar gibi konularda aynı temel
gerçekleri insanlara aktarmışlardır.
Bu açıdan bakıldığında Allah katında hak
olan din tektir. Hz. Adem'den bu yana da insanlığa gönderilen hak dinlerin
tümünün temeli İslam, yani "Allah'a teslim olmak" tır. Bu gerçek
Kuran'da şöyle bildirilir: “Hiç şüphesiz din, Allah katında
İslam'dır...” (Al-i İmran Suresi, 19)
Her ne kadar daha sonra getirdikleri
peygamberlere ithaf olunarak, hak dinlere, "Yahudilik",
"Musevilik", "Hıristiyanlık", "İsevilik" gibi
isimler takılmışsa da bu peygamberlerin getirdikleri dinler hep aynı hak din
yani İslam'dır. Tüm peygamberler de "Müslüman"dırlar. “... O,
sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız
İbrahim'in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda
(Kur'an'da) da sizi "müslümanlar" olarak isimlendirdi...” (Hac
Suresi, 78)
Kuran'dan önce kendilerine kitap verilenlerin
(Hıristiyan ve Yahudilerin) de gerçekte Müslüman oldukları, onlardan iman
edenlerin ağızlarından Kuran'da şöyle aktarılır: “Bu (Kur'an)dan önce,
kitap verdiklerimiz buna inanmaktadırlar. Onlara okunduğu zaman: "Biz ona
inandık, gerçekten o, Rabbimiz'den olan bir haktır, şüphesiz biz bundan önce de
müslümanlar idik" derler.” (Kasas Suresi, 52-53)
Allah, Hıristiyanların ve Yahudilerin bu
konudaki yanlış inançlarının doğrusunu Kuran'da şöyle bildirmiştir: “İbrahim,
ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı,
müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran Suresi, 67)Yine
Kuran'a baktığımızda, peygamberlerin her devirde aynı temel ibadet ve inanç
sistemini tebliğ ettikleri görülür: - Hz. Zekeriya için, "... O mihrapta namaz
kılarken..." (Al-i İmran Suresi, 39) - Hz Şuayb için, "Dediler ki: 'Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı
ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin
namazın mı emrediyor?'..." (Hud Suresi, 87) - İsmail peygamber için, "Halkına namazı ve zekatı emrediyordu..."
(Meryem Suresi, 55), - İshak ve Yakup
peygamberler içinse "...onlara
hayrı kapsayan fiilleri namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik..."
(Enbiya Suresi, 73) şeklinde bahsedilir.
-Başka bir ayette de, "Musa ve kardeşine
vahyettik: '... evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve
namazı dosdoğru kılın...'" (Yunus Suresi, 87) şeklinde bir ifade yer alır. - İsa Peygamber Allah'ın
kendisine olan emirlerini sayarken ise şöyle der: " ... Bana namazı ve zekatı vasiyet (emr)
etti" (Meryem Suresi, 31). -
Yine Kuran'da Hz. Lokman oğluna, "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, marufu emret,
münkerden sakındır..." (Lokman Suresi, 17) ve "...Ey oğlum, Allah'a
şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi,
13) diye öğüt verir. - Hz. Meryem
için de, "Meryem
Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte ruku et
" (Al-i İmran Suresi, 43)
şeklinde buyurulur.
Bunlar sadece belirli temel ibadetler ve
inançlar konusunda Kuran'da aktarılan bazı örneklerdir ve bu örnekler
çoğaltılabilir. Bunun sebebi bütün peygamberlere özde aynı hak dinin
vahyedilmiş olmasıdır. Bu hak dinin temel ve değişmez düsturları bir ayette
şöyle tekrarlanır: “Oysa
onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak
sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten
başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.”
(Beyyine Suresi, 5)
Sonuçta Allah katında geçerli olan din
İslam'dır. Bunun dışında olanlar ise kabul edilmeyeceklerdir. Bu kesin gerçek
Kuran'da şöyle haber verilir: “Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla
ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.” (Al-i İmran Suresi,
85)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder