Sokullu
Mehmed Paşa Külliyesini anlatan güzel bir yazı
Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak çağında, devlet adamlığında bir zirve isim olan Sokollu Mehmet Paşa’nın gayreti ve onun çağdaşı olan, yalnızca Osmanlı mimarisinin değil dünya mimarisinin zirve isimlerinden Mimar Sinan’ın ustalığı ile inşa edilen Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Camii’dir.
Sultan II. Selim zamanında yapılan cami, Osmanlı mimari anlayışı çerçevesinde, yine cami, medrese, çarşı, imaret, kervansaray, hamam, sıbyan mektebi, köprü ve türbe ile örgüleştirilerek bir külliye halinde karşımıza çıkmaktadır.
Bu eserin neden Lüleburgaz’a yapıldığı sorusuna verilecek en aklı başında yanıt olarak Lüleburgaz’ın hem İpek Yolu üzerinde bir ticari merkez, hem de Rumeli seferlerine çıkan ordunun konaklama yeri olmasıdır diyebiliriz. Klasik Osmanlı külliyelerinin en büyüğü olan bu külliye, yine hem menzil olması yani yol üzeri konumu ile hem de 40.000 m²’lik bir alana yayılması bakımından büyük bir yapı olarak adlandırılabilir. Külliye’de yer alan kervansarayın 150 odaya sahip olması ve çarşısında 59 dükkânın var olması bu büyüklüğe yeterli bir kanıt oluşturacaktır sanırım. Mimar Sinan’ın 1568’den önce yapımına başladığı bu külliyede, yeni bir yapı düzeni uyguladığı da göze çarpmaktadır. Zira külliyeyi oluşturan yapılar bir bütün halinde düşünülmüş ve yanlara geniş kemerler halinde açılmıştır. Bunlar merkezi bir kubbenin etrafında toplanmıştır. Külliyenin cephe girişi de bu kubbenin altındadır.
Sokullu Mehmet Paşa Camii, külliyenin merkezini oluşturmaktadır. 1570 yılında kent merkezine yapılan cami, kare plan esas alınarak tek şerefeli ve tek kubbeli inşa edilmiştir. Cami, şadırvanlı avlusu ile bir medrese tarafından çevrelenmiş, yine bir blok olarak kuzey cephesiyle, arasta ve Dua Kubbesi ile bütünleşmiştir. Cami, medreseden ve avlu bütünlüğünden dış revak ile ayırmıştır. Böylece cami, tüm bu unsurlara hakim olarak külliyenin merkezinde yerini almıştır.
Cami koyu yeşil mermer üzerine yazılan tarihsiz bir kitabeye sahiptir. Bu kitabe avluya açılan kapı üzerindedir. Caminin ibadet alanının büyük kubbesi, geniş kemerler üzerinde durmaktadır. İbadet mekanını aydınlatan iki sıra halindeki pencereler, Osmanlı mimari anlayışı doğrultusunda diğer dinlerin ibadethanelerinden farklı olarak ışığın en verimli biçimde kullanılması anlayışını doğrular biçimde yerleştirilmiştir.
Caminin mihrabı mermerdendir. Yüksek bir tarzda inşa olunan mihraba, iç içe geçmiş petek biçimli ve istiridyeye benzer bezemeler işlenmiştir. Dikkat edildiğinde bezemelerinin son derece sade olduğu görülür. Minberi mermerdendir ve yüzeyi çiçek, rumiler ve hafif kabartma süslemelerle işlenmiştir Caminin iç kısmı kahverengi üzerine açık renkte rumi ve çiçeklerle bezenmiş kalem işleri ile süslenmiştir. İçerisindeki yazılar, kervansarayın kitabelerini de yazmış olan Hattat Hasan Çelebi ile Abbas Mursi’ye aittir.
Caminin yapımında göze çarpan ilginç bir nokta, Mimar Sinan’ın Vizeli işçileri çalıştırmış olmasıdır. Bunun nedeni olarak da özellikle Vizeli işçilerin taşa biçim verme konusundaki maharetleri olduğu öne sürülmektedir.
Cami ve medrese arasında bulunan avlunun ortasında mermer kaideli bir şadırvan da vardır. Özellikle II. Mahmud döneminde elden geçirilen şadırvan, yine bu döneme ait kalem işleri ile sanatsal bakımdan göze çarpmaktadır.
Külliyesi günümüze dek yapı kayıpları ile gelmiştir. Mesela Kervansaray ve imarethane yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır. Cami ise Balkan Savaşı’nda bölgenin elimizden çıkıp Bulgar işgaline uğraması sırasında Bulgarlarca yıkılmış ama cumhuriyetin ilk yıllarında yeniden onarılmış ve günümüze dek ulaşabilmiştir.
Sonuç olarak, II. Selim döneminde kurucusu Sokullu Mehmet Paşa tarafından, devrin en büyük mimarı Mimar Sinan’a inşa ettirilen bu cami ve külliye, kent siluetine katkılarının yanında, yalnızca camisiyle bir ibadet mekanı, kervansarayı ile bir konaklama merkezi, imarethanesiyle bir sosyal yardımlaşma merkezi ve bedesteni ile bir iktisadî merkez olmakla kalmamıştır. Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Camisi ve külliyesi, Anadolu’dan Balkanlara doğru taşan bir medeniyet anlayışının insanı yeniden yapılandıran ocağı ve adalet timsali devletin aydınlık merkezidir aynı zamanda. Kısacası, Balkanlardan gelen küçük Bayo’yu “Sokullu Mehmet Paşa” yapan ve Kayseri’den gelen Abdülmennan oğlu Sinan’ı “Mimar Sinan” yapan ruh, bugün de doğu ile batının buluştuğu bir beldede, Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde gözlemlenebilir dersek mübalağa etmiş olmayız sanırım.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak çağında, devlet adamlığında bir zirve isim olan Sokollu Mehmet Paşa’nın gayreti ve onun çağdaşı olan, yalnızca Osmanlı mimarisinin değil dünya mimarisinin zirve isimlerinden Mimar Sinan’ın ustalığı ile inşa edilen Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Camii’dir.
Sultan II. Selim zamanında yapılan cami, Osmanlı mimari anlayışı çerçevesinde, yine cami, medrese, çarşı, imaret, kervansaray, hamam, sıbyan mektebi, köprü ve türbe ile örgüleştirilerek bir külliye halinde karşımıza çıkmaktadır.
Bu eserin neden Lüleburgaz’a yapıldığı sorusuna verilecek en aklı başında yanıt olarak Lüleburgaz’ın hem İpek Yolu üzerinde bir ticari merkez, hem de Rumeli seferlerine çıkan ordunun konaklama yeri olmasıdır diyebiliriz. Klasik Osmanlı külliyelerinin en büyüğü olan bu külliye, yine hem menzil olması yani yol üzeri konumu ile hem de 40.000 m²’lik bir alana yayılması bakımından büyük bir yapı olarak adlandırılabilir. Külliye’de yer alan kervansarayın 150 odaya sahip olması ve çarşısında 59 dükkânın var olması bu büyüklüğe yeterli bir kanıt oluşturacaktır sanırım. Mimar Sinan’ın 1568’den önce yapımına başladığı bu külliyede, yeni bir yapı düzeni uyguladığı da göze çarpmaktadır. Zira külliyeyi oluşturan yapılar bir bütün halinde düşünülmüş ve yanlara geniş kemerler halinde açılmıştır. Bunlar merkezi bir kubbenin etrafında toplanmıştır. Külliyenin cephe girişi de bu kubbenin altındadır.
Sokullu Mehmet Paşa Camii, külliyenin merkezini oluşturmaktadır. 1570 yılında kent merkezine yapılan cami, kare plan esas alınarak tek şerefeli ve tek kubbeli inşa edilmiştir. Cami, şadırvanlı avlusu ile bir medrese tarafından çevrelenmiş, yine bir blok olarak kuzey cephesiyle, arasta ve Dua Kubbesi ile bütünleşmiştir. Cami, medreseden ve avlu bütünlüğünden dış revak ile ayırmıştır. Böylece cami, tüm bu unsurlara hakim olarak külliyenin merkezinde yerini almıştır.
Cami koyu yeşil mermer üzerine yazılan tarihsiz bir kitabeye sahiptir. Bu kitabe avluya açılan kapı üzerindedir. Caminin ibadet alanının büyük kubbesi, geniş kemerler üzerinde durmaktadır. İbadet mekanını aydınlatan iki sıra halindeki pencereler, Osmanlı mimari anlayışı doğrultusunda diğer dinlerin ibadethanelerinden farklı olarak ışığın en verimli biçimde kullanılması anlayışını doğrular biçimde yerleştirilmiştir.
Caminin mihrabı mermerdendir. Yüksek bir tarzda inşa olunan mihraba, iç içe geçmiş petek biçimli ve istiridyeye benzer bezemeler işlenmiştir. Dikkat edildiğinde bezemelerinin son derece sade olduğu görülür. Minberi mermerdendir ve yüzeyi çiçek, rumiler ve hafif kabartma süslemelerle işlenmiştir Caminin iç kısmı kahverengi üzerine açık renkte rumi ve çiçeklerle bezenmiş kalem işleri ile süslenmiştir. İçerisindeki yazılar, kervansarayın kitabelerini de yazmış olan Hattat Hasan Çelebi ile Abbas Mursi’ye aittir.
Caminin yapımında göze çarpan ilginç bir nokta, Mimar Sinan’ın Vizeli işçileri çalıştırmış olmasıdır. Bunun nedeni olarak da özellikle Vizeli işçilerin taşa biçim verme konusundaki maharetleri olduğu öne sürülmektedir.
Cami ve medrese arasında bulunan avlunun ortasında mermer kaideli bir şadırvan da vardır. Özellikle II. Mahmud döneminde elden geçirilen şadırvan, yine bu döneme ait kalem işleri ile sanatsal bakımdan göze çarpmaktadır.
Külliyesi günümüze dek yapı kayıpları ile gelmiştir. Mesela Kervansaray ve imarethane yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır. Cami ise Balkan Savaşı’nda bölgenin elimizden çıkıp Bulgar işgaline uğraması sırasında Bulgarlarca yıkılmış ama cumhuriyetin ilk yıllarında yeniden onarılmış ve günümüze dek ulaşabilmiştir.
Sonuç olarak, II. Selim döneminde kurucusu Sokullu Mehmet Paşa tarafından, devrin en büyük mimarı Mimar Sinan’a inşa ettirilen bu cami ve külliye, kent siluetine katkılarının yanında, yalnızca camisiyle bir ibadet mekanı, kervansarayı ile bir konaklama merkezi, imarethanesiyle bir sosyal yardımlaşma merkezi ve bedesteni ile bir iktisadî merkez olmakla kalmamıştır. Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Camisi ve külliyesi, Anadolu’dan Balkanlara doğru taşan bir medeniyet anlayışının insanı yeniden yapılandıran ocağı ve adalet timsali devletin aydınlık merkezidir aynı zamanda. Kısacası, Balkanlardan gelen küçük Bayo’yu “Sokullu Mehmet Paşa” yapan ve Kayseri’den gelen Abdülmennan oğlu Sinan’ı “Mimar Sinan” yapan ruh, bugün de doğu ile batının buluştuğu bir beldede, Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde gözlemlenebilir dersek mübalağa etmiş olmayız sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder